Atatürk’ün Millet Tanımı ve Hedefi
Atatürk’ün millet tanımı
Mustafa Kemal Atatürk’ün millet tanımı yok olmaktan kurtulmuş, kültürünün köklerinden koparılmış bir halkın var olma ve medeni olma hedefini esas alır.
1924 anayasasında Madde 88- “Türkiye’de din ve ırk ayırdedilmeksizin vatandaşlık bakımından herkese “Türk” denir ifadesi tarif edilmiş, resmi hale getirilmiş ve en yalın hali ile vücut bulmuştur. Yine aynı maddenin devamında
“Türkiye’de veya Türkiye dışında bir Türk babadan gelen yahut Türkiye’de yerleşmiş bir yabancı babadan Türkiye’de dünyaya gelipte memleket içinde oturan ve erginlik yaşına vardığında resmi olarak Türk vatandaşlığını isteyen yahut Vatandaşlık Kanunu gereğince Türklüğe kabul olunan herkes Türk’tür.” denilmiştir.
Vatan toprağının üstünde Türkiye Cumhuriyeti kurulmuş, vatandaşlık kanunu ile vatanın üzerinde yaşayan her insan inanç, köken ve ırk ayrımı yapılmaksızın aynı kabul edilmiştir. Vatandaşlar aynı kanunlara tabi olmuş, aynı hizmete sahip olmuş, aynı devlet idaresi ile yönetilmiştir ve aynı haklara sahip olmuştur.
Vatanın üzerinde yaşayan insanın ortak kültürü, bir arada yaşama iradesi ve medeni vasfa sahip olma hedefi ile millet olma anlayışı bir devrim olarak yerleşmesi ve devlet iradesinde uygulanması istenilen seviyeye ulaşmış değildir.
Vatandaş İçin Medeni Bilgiler Kitabından
Mustafa Kemal Atatürk Afet İnan’a hazırlattığı ve kendi düşüncelerini kalema aldığı ve okullarda okutulan Vatandaş İçin Medeni Bilgiler kitabında “Millet bölümünde,“bir harstan (kültürden) olan insanlardan mürekkep cemiyete millet denir .dersek milletin en kısa tarifini yapmış oluruz” ifadesi ile binlerce yıl bir arada yaşamış, iç içe geçmiş, ortak kültür ve vatan oluşturmuş halkımızı millet ekseninde yeniden birleştirmiştir. “Medeni bilgiler” ifadesi millet kavramının amacını Medeniyet olduğu açık bir ifade ile ortaya koymuştur.
Atatürk “Türkiye Cumhuriyetini kuran Türkiye halkına Türk milleti denir.” İfadesi ile özetlediği anlayışını İnsan’ın hakikatinin aynı olduğunu benimseyen Türk Kültürüne dayandırmıştır. Bu kültür Ahmet Yesevi, HacıBektaş-ı Veli, Mevlana, Yunus Emre, Sarı Saltuk gibi gönül sultanları ile doruk noktaya çıkmıştır. Kuran-ı Kerim Bakara Suresi “İnsanlar bir tek ümmet idi… ile ifade edilen bu hakikat Türk kültüründe “yetmiş iki millete bir nazarla bak” sözü ile kaynaşmanın temelini oluşturmuştur.
Ayını hitapta Türk Milleti’nin oluşumu şöyle betimlenir:
a)Zengin bir hatırat mirasına sahip bulunan,
b)Beraber yaşamak hususunda müşterek arzu ve muvakkatte samimi olan;
c)Ve sahip olunan mirasın muhafazasına beraber devam hususunda iradeleri müşterek olan insanların birleşmesinden vücuda gelen cemiyete millet namı verilir.
Türk milleti ve Kültürü birçok kavim ve kültür ile kaynaşmış ve en iyi ve en ileri aşamasını Anadolu ve Balkan coğrafyasında göstermiştir. Türk kültürünün içinde coğrafyamıza ait bir çok kültürden değer bulunmaktadır. Bu zenginlik Atatürk tarafından şöyle ifade edilmiştir.
“Türk milletinin her kişisi, birtakım farklarla ve fakat umumî surette birbirine benzer. Bazı yapılış farklarını ise tabiî bulmak gerekir. Çünkü, Mezopotamya, Mısır çöllerinden başlıyan malûm tarihten evvel Sibirya bozkırlarından başlıyan Ortaasya, Rusya, Kafkasya, Anadolu, dünkü ve bugünkü Yunanistan, Girit, Romalılardan evel Orta İtalyada, velhasıl Akdeniz sahillerine kadar yayılmış ve yerleşmiş bu başka başka iklimlerin tesiri altında, başka başka cinslerle binlerce sene yaşamış, kaynaşmış olan bu kadar eski ve bu kadar büyük bir insan cemiyetinin bugünkü çocuklarının tam tamamına birbirlerine benzemeleri mümkün müdür.”
Milleti oluşturan tüm yurttaşlara aynı gözle bakan Atatürk, Lozan anlaşması ile azınlık olarak kabul edilen yurttaşları “Onlar azınlık değil gayrimüslimdir”. (Müslüman olmayan) ifadesi ile bir kabul etmiştir.
Kavim, Ümmet, Irk milliyetciliğine dikkat
Devrimin fikren ve manen gönüllere girmesi, devlet idaresinde en iyi şekli ile uygulanması geleneklerin ve saltanatçı yönetim anlayışı nedeni ile hala istenilen hedefe ulaşmış değildir. Millet anlayışı bazen kavim anlayışına, bazen din anlayışına bazen siyasi anlayışa dayandırılmaya çalışılmış ve birçok toplumsal itiraz sebebi meydana gelmiştir.
Devrimlerin yerleşmesi ve gelişmesi konusunda eksiklikleri Atatürk şöyle ifade etmiştir. Cumhuriyetimiz henüz çok gençtir. Maziden kendine miras kalan bütün hayati işler, zamanın mecburiyetlerini tatmin edecek derecede değildir.”
Türk kültürü yaşadığımız coğrafyanın binlerce yıllık tarihinden süzülen ortak kültüre dayanmaktadır. Milleti oluşturan yurttaşların kültürel değerlerini içinde yaşatır. Türkmen, Fars, Arap, Kürt, Ermeni, Rum, Laz, Arnavut, Çerkez, Zaza olarak ifade dilen daha ismini saymadığımız birçok kültürden değer artık Türk Kültürü ve Türk milleti tarifinde ifade buluştur. Bu kültürel kimlikler birer ırmak gibi Türk kültürünü zenginleştirmiş ve medeni dünya’da kendisini kabul ettirmiştir. Atatürk 1932 tarihinde Diyarbakır gazetesine verdiği demeçte “Diyarbakırlı, Vanlı, Erzurumlu, Trabzonlu, İstanbullu, Trakyalı ve Makedonyalı hep bir ırkın evlatları, hep aynı cevherin damarlarıdır.” Sözleri ile milletin insanlığın ve hakikatin aynı olduğunu bir kez daha belirtmiştir.
Millet kavramının siyasileşmesi, inanç, kavim, soy gibi kavramalara dayandırılarak toplumun ayrıştırılması sorunları çoğaltmıştır. Türk Kültürünü besleyen tüm kültürler milletimizin kültürü olduğu unutulmuştur. Bir taraftan ortak kültürümüz kavim veya ümmet kültürü olarak değerlendirilmiş ve tepki gösterilmiş diğer taraftan kültürel zenginliğimiz yokmuş gibi davranılmıştır.
Türk kültürü her yurttaşımızın ortak kültürüdür. Yurttaşlarımızın sahip olduğu kendi kürlüleri ise zenginliktik. Türk kültürü bu zenginliğin doruk noktasıdır. Vatan’ın üstünde yaşayan insanın kültürüne dayanan Türk milleti kavramını doğru anlamak ve yaşamak geleceğimiz için gereklidir.
Uygulamalardan kaynaklanan hataların tekrarlanmaması ve bu hatalardan ders çıkarılması her yurttaşın faydasınadır. Devleti yöneten siyasetçiler ve bürokratlar kültürel zenginliğin değerini idrak etmeli ve ayrıştırıcı uygulamalardan uzak durmalıdır. Tarih ve kültür konusu eğitim alanında soy, ümmet, kavim anlayışına dayandırılmamalı ve yurttaşların kültürel ve tarihi hassasiyetleri dikkate alınmalıdır.
Nihat Vural
24.10.2019
www.cemhaber.com