Atatürk’ün Din Anlayışı ve İftiralara Cevap

Example HTML page

Her kişinin İnancı kendine aittir.

Bu yazımızın amacı Atatürk’ün inancı nasıl anladığı ve yaşadığı, inançlı olup olmadığı değildir. İnanç Yüce Tanrı ile Kul arasındadır. Bu yazının amacı inanç üzerinden Atatürk’e dinsiz diye iftira atan, devrimleri ve Cumhuriyeti İslam dışı olarak gören anlayışa cevap vermektir.

Mustafa Kemal’in Ailesi

Mustafa Kemal ailesi Türk kültürünün inanç temelini oluşturan Hz. Adem ile başlayan Hz. Muhammed ile tamam olan Ahmet Yesevi, Hacı Bektaş-ı Veli,  Mevlana, Hacı Bayramı-ı Veli, Ahi Evran, Ümmi Sinan gibi gerçek erenlerin İslam anlayışıdır.

Babası bir dönem Nakībü’l-Eşrâf gibi Hz. Muhammed’in soyundan gelenlerin çalıştığı ve Seyyitleri takip eden bu kurumda çalışmıştır. Ailesinde çok sayıda tekke ve ocak önderinin olması bu nedenledir.

Atatürk’ün ailesinin millete, vatana ve cumhuriyete verdiği bir zarar şu ana kadar öne sürülmemiştir. Atatürk’ün ailesi devleti sömürmedi, devlet üzerinden zenginleşmedi, devleti kullanıp saltanat elde etmedi. Yönetimi babadan oğula, akrabaya devretmedi.

Atatürk’ün ailesinin Türk milletine yaptığı kötülük ve zarar olmamasına, Türkiye’yi yönetmemesine rağmen yapılan iftiralar kötü niyetlidir ve düşmancadır.

Mustafa Kemal’in Eğitim hayatı

Mustafa önce mahallesindeki Kuran kursuna yollandı. Mustafa Kemal ezberci olan ve aklı kullanmayan bu okulu sevmedi. Kaymak Hafız adlı Arapça öğretmeni haksız yere kendisine sopa ile vurmasından sonra bu okula gitmedi. Annesinin istememesine rağmen Mustafa, askerî rüştiyeye gidip imtihanı verir ve okula alınır.

“…Her sarıklıyı hoca sanmayınız, hoca olmak sarıkla değil, dimağladır (idrak-bilinç)( Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, C. II, 1989; 132).

Bu okulda zamanın en iyi okullarından biriydi. Matematik öğretmeni Yüzbaşı Mustafa Efendi, Mustafa’nın yetenekleri ve zekâsı karşısında sınıftaki diğer Mustafa’lar ve kendi ismi ile aralarındaki farkı belirtmek üzere öğrencisinin adının sonuna “Kemal” ismini ilâve eder.

Mustafa Kemal, Manastır Askerî İdadisi, İstanbul Harp Okulu, Harp Akademisi bitirdi. Eğitimi başarılar ile dolu olduğu kadar ülke meseleleri, Dünya meseleleri, yenilikler olmak üzere önemli fikri çalışmalarda bulundu. Bununla istibdat ve padişahlık rejimi hakkındaki yenilikçi ve eleştirel düşünceleri şüpheli bulunarak birkaç ay İstanbul’da tutuklandı. Sonra bir nevi sürgün olarak vazife ile 5 Şubat 1905 tarihinde Suriye bölgesine, Şam’a atandı.

Mustafa Kemal Atatürk’ün Tanrı, Hz. Muhammed ve Kuran inancı

Genelkurmay Askeri Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı yayınlarından Atatürk adlı yapıtta da; “bir Bursa ziyareti sırasında yapacağı konuşmasının madde başlarını sıralamış, bunun altına kalın bir çizgi çektikten sonra, büyük harfli eski yazıyla “Tanrı birdir ve büyüktür.” İfadesini yazıp, onun da altını çizmiştir.

“O, Allah’ın birinci ve en büyük kuludur. Onun izinde bugün milyonlarca insan yürüyor. Benim, senin adın silinir fakat sonsuza kadar o, ölümsüzdür.”

(Hz. Muhammed’in) kanun-u esasisi (anayasası) cümlemizce malumdur ki, Kur’an-ı azimüşandaki yazılı buyruklardır. (Balıkesir’de halkla konuşma, 7 Şubat 1923)

Bu Kitap’ı sana yalnız şunun için indirdik: Hakkında ayrılığa düştükleri şeyi onlara iyice açıklayasın ve Kitap, iman eden bir topluluk için kılavuz ve rahmet olsun. Nahl-64

Mustafa Kemal Kuran’ı esas aldı ve bunun dışında oluşturulmuş şeriat adı altındaki tüm kaynakları kabul etmedi. Kuran’ı da kul ile Allah arasında bir ahit olarak kişinin kendi tercihi olduğunu kabul etti ve Kuran’ı zorla kimseye dayatmadı. Yüce Tanrı’yı da gökte aramadı.

…Nerede olursanız olun o sizinle beraberdir. Hadid-4

Her İnsanın dini vardır ve Allah ile kul arasındadır.

“Evet din lüzumlu bir müessesedir. Dinsiz milletin devamına imkan yoktur. Yalnız şurası vardır ki din, Allah ile kul arasında kutsal bir bağlılıktır.”

İyilik etmenize, takvaya sarılmanıza, insanlar arasında barışı kurmanıza engel yapmak üzere Allah’ı yeminlerinize siper haline getirmeyin…Bakara-224

Din ve mezhep herkesin vicdanına kalmış bir iştir. Hiçbir kimseyi ne bir din ne de bir mezhebi kabule zorlayabilir. Din ve mezhep hiçbir zaman politikaya alet olarak kullanılmaz (Kılıç Ali, 1955; 57)

Mustafa Kemal Atatürk kendi din anlayışını devletin resmi din anlayışı yapmadı. Kendi din anlayışını devlet vasıtası ile halka öğretmedi. Yurttaşların bir kısmının din anlayışını devletin resmi din anlayışı yapmadı ve diğer yuttaşlara dayatmadı. Dinini sahibi Yüce Tanrıdır ve inanç yüce tanrı ile kul arasındadır.

Sizin dininiz size, benim dinim de bana! Kafirun-6

Güzel Ahlaka Evet, Saltanata Hayır!

Mustafa Kemal Kura-ı Kerim bilgisi devrin alimleri ile münazara edecek bilgi seviyesindeydi. Zaman zaman Hafızlara kuran okuttuğu, ramazan aylarında Çankaya’ya saz heyeti çağırmadığı Annesi için dua okutup hafızlara içinde para hazırladığı zarflar yolladığı biliniyor.

İslam anlayışı akılcıydı ve ilme dayanıyordu. Hz. Muhammed’in “Ben ilim şehriyim, Ali kapısı…” ve “İlim Çin’de bile olsa alın” hadisi ile Askeri okula başladığı günden itibaren ise nerede bir ilim var ise onu talep etti ve nerede bilim var ise imkansız olsa da alıp yaşamında uyguladı. Mustafa Kemal Atatürk’ün din anlayışının manasını ise güzel ahlak, sevgi, hizmet ve olgun insan olma yolu olarak ifade edilebilir.

Allah’ın izni olmadıkça hiçbir benlik iman edemez. Allah, pisliği, aklını kullanmayanlar üzerine bırakır. Yunus-100

Allah’ın emrettiği şey, kadın ve erkek Müslümanların beraber olarak bilim ve irfan kazanmasıdır. Kadın ve erkek bu bilim ve irfanı aramak ve nerede bulursa oraya gitmek ve onunla donanmak zorundadır. İslam ve Türk tarihi incelenirse görülür ki, bugün kendimizi bin türlü kayıtlarla kayıtlı zannettiğimiz şeyler yoktur. (İzmir ‘de halk ile konuşmasından, 1 Ocak 1923) (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, C. II, 1989; 90).

İnsanlardan bazıları vardır, hiçbir ilme sahip olmadan Allah konusunda mücadele eder ve her inatçı-kaypak şeytanın ardı sıra gider. Haç-30

Hangi şey ki, akla, mantığa, kamunun çıkarına uygundur; biliniz ki, o bizim dinimize de uygundur. Bir şey akıl ve mantığa, milletin çıkarına, İslam’ın çıkarına uygunsa kimseye sormayın (Adana esnafıyla konuşmasından, 16 Mart 1923) (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, C. II, 1989;131; Kocatürk, 1999; 232).

İzmir işgaline karşı örgütünü kuran Denizli Müftüsü Ahmet Hulusi Efendi, İzmir’in İşgaline kaşı gelmeyen Valiye isyan bayrağı açan İzmir Müftüsü Rahmetullah Efendi ile aynı meşaleyi yaktı. Anadolu’ya kurtuluş mücadelesine başlamak için Samsun’a çıktığında ziyaret ettiği ailelerden biri Hacı Bektaş-ı Veli’ye bağlıydı. Amasya’ya geldiğinde Müftü Teyfik Efendi camilerde Amasya halkının padişaha rağmen Mustafa Kemal’in yanında olduğunu haykırdı. Isparta’da Hafız İbrahim Efendi DEMİRALAY, Afyonkarahisar’da Hoca İsmail Şükrü ÇELİKALAY gibi inanç görevlileri ile canları pahasına İşgale canlarını, mallarını ve gönüllerini ortaya koydular.

Erzurum’a çıktığı zaman Nakşibendi Fevzi Bey ile yol yürüdü. Sivas kongresi bir Rufai tekesinde yapıldı. Seyyit Burhanettin’in bulunduğu Kayseri’ye uğradı. Ankara yolunda Hacı Bektaş-ı Veli dergahını ziyaret edip cumhuriyeti ilan edeceğini ilk burada söyledi. Ahilerin şehri Ankara’ya ilk geldiği geçe Hacı Bayramı-ı Veli’nin kabrinde sabahladı. Kendini karşılayan Seymenler bu kültürün temsilcisiydi. Ankara’nın anahtarını veren Şeyh Yahya Galip Karı Ümmi Sinan evladı ve tekkesinin Şeyhi idi. Ahi Evran gibi üreten ve paylaşan bir ekonomi benimsedi,  Ankara müftüsü olan ve padişah tarafından İdama mahkum edilen Mehmet Rıfat Börekçi gibi gerçek müminler ile birlikte hem işgale hem de işgal ve padişah yanlısı hocalara karşı mücadele ettiler.  Cepheye savaşa gittiğinde cami, mescit ve tekke cemaatlerin duasını alarak gitti.

Padişah ve Şeyhülislam’dan İslam’a aykırı “Katli Vacip Fetvası”

Şeyhülislam Mustafa Sabri “Padişah’ın aksi emrine rağmen istilacılara karşı direnişe geçen milliyetçilerin öldürülmeleri caiz olmakla kalmayıp hatta her müslümanın dini görevidir. Bu uğurda ölenler şehit, kalanlar gazi sayılır. “ fetvasını yazarak İslam ve vatana ihanet bildirisini açıkça Allah adına yazabiliyordu. Bu fetvayı Haydarizade İbrahim Efendi imzalamayarak istifa etmiş, Fetvayı Dürrizade Abdullah Beyefendi imzalar,  Sadrazam Damat Ferit’in onayı ve Padişah Vahdettin’in buyruğuyla ilan edildi. Vatanın ölüm fermanı olan Sevr (Sevres) Antlaşmasını imzalayan Padişah Hilafet Ordusu kürararak din adı altında vatanı savunanlara karşı iç ayaklanmalar çıkararak kendi koltuklarına ve işgalcilere hizmet etiler. Saltanatçı dinciler Tealî-i İslam cemiyeti altında İngilizler ile işbirliği yapıp, saltanat için İslam değerlerini kullandılar.

Yazıklar olsun o kişilere ki, Kitap’ı kendi elleriyle yazarlar da sonra onunla basit bir karşılık satın alsınlar diye, “İşte bu, Allah katındandır!” derler. Vay haline onların, ellerinin yazdıkları yüzünden! Vay haline onların, kazanıp durdukları yüzünden! BAKARA 79

Denizli Müftüsü Ahmet Hulusi (Müftüler), İsparta Müftüsü Hüseyin Hüsnü (Özdamar), Uşak Müftüsü Ali Rıza (Bodur), Burhaniye Müftüsü Mehmet (Tarhan), Antalya Müftüsü Ahmet Hamdi ve Sinop Müftüsü İbrahim Hilmi Efendiler olmak üzere milli mücadeleye destek olan pek çok müftü Mustafa Sabri tarafından görevlerinden azletmiştir.

O yaman aldatıcı, sakın sizi Allah ile aldatmasın! Lukman-33 ve Fatır-5
…. O yaman aldatıcı, sizi Allah ile aldattı. Hadid-14

İslam’a uygun yaptığı devrimler ve uygulamalar.

Cumhuriyet ile Eşitlik ve Adalet yolu açıldı.

Cumhuriyet yurttaşlara dayanan bir rejim olarak yüce Tanrı’nın kullarının haklarını padişahtan alıp kullara yani insanlara iade etti. Yüce Tanrı’nın kulları bir tarağın tırnakları gibi eşittir. Türkiye Cumhuriyeti, vatandaşlar ülkesidir, dini, siyasi, ekonomik, kültürel, etnik ve bürokrasi temellerine göre ayrıştırmaz ve her yurttaşı bir kabul eder.

Ortak değerleri medeniyet hedefi ile çoğaltırken yurttşların değerleri yasaklanmamıştır. Yasalar ve uygulamalar eksiklikler olsa da doğudan batıya kadar her yurttaşa eşit uygulanmıştır. Yurttaşların bir bölümüne ayrıştırıp ayrı yasalar ile ayrıcalık vermek medeni dünyanın yasalarını kabul etmiş ve yurttaşları eşit gören cumhuriyete uygun görülmemiştir.

Yasaların ne kadar adalet içerdiği ve uygulamalarda yapılan eksiklikler her zaman değerlendirmelere açıktır. Bu medeni anlayışa rağmen yurttaşları etnik ve dini temele göre tanımlamak isteyen ve yasaların bu temelde olmasını isteyenler medeni değildir ve kendileri ayrımcıdır.

İnsanlar bir tek ümmetten başka değilken ihtilafa düştüler… Yunus-19

“Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar ülkesi olamaz. En doğru, en gerçek tarikat uygarlık tarikatıdır.” (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, C.II, 1989; 225.)

Mustafa Kemal ise kimsesizlere hizmet yolunu seçti. Atatürk Hz. Muhammed’in “Ben fakirlerin hizmetkarıyım” anlayışa uygun olarak kişisel ikbal peşinde koşmadı, yok edilmek istenen bir ulusun kültürünü ve din anlayışını özgürlüğe kavuşturdu. Kimsesizlerim Kimsesi olan bir medeni cumhuriyet kurdu. Padişahlık, ağalık ve oluşturduğu imtiyazlı tüm sınıfları elinin tersi ile itti ve yurttaşlık ile her kişiyi eşit kabul etti ve Yüce Tanrı’nın kullarının eşitliğini esas aldı.

Bizim yarattıklarımızdan bir topluluk vardır ki, hak ile kılavuzlar ve yalnız onunla adalet sunarlar. Araf-181

Türkiye Cumhuriyet Laiktir ve din ve devlet işlerinin ayrılması ile maddiyat ve maneviyatYemin olsun ki, biz sana ikişerlerden/ikililerden/iç içe kıvrımlar halindeki çift mânalılardan yedi taneyi ve şu büyük Kur’an’ı verdik. Hicr-87 ve  “…Bunun bir kısım âyetleri açık ve kesindir. Bunlar Kur’ân’ın esasıdır. Diğer bir kısım âyetler de vardır ki, (onların mânası sizce anlaşılmaz) müteşâbihtirler… Ali İmran 7” ayetlerindeki gibi ayrılmıştır.  Kuran’ın manasını reddeden ve onu maddileştiren anlayışların önüne geçilmiştir. Her kişi Yüce Tanrı’nın verdiği inanma veya inanmama hürriyetine Sizin dininiz size, benim dinim bana!”Kafirun-6 ve Dinde baskı-zorlama-tiksindirme yoktur…Bakara-265

İnanma hürriyetine kavuşmuştur. 

Kuran’ın kendi çıkarı için kullanılmasına son verilmiştir. Onlar ki Kur’an’ı parça parça/bölük bölük/falcılık aracı yaptılar. Hicr-91

Atatürk, Türkiye Cumhuriyet yurttaşların bir kısmının din anlayışını ve kendi din anlayışını devletin resmi din haline getirmedi. Bir din anlayışını devleti kullanarak yurttaşlara dayatmadı ve bir din anlayışının tarafı gibi öne çıkmadı ve kendi din anlayışını mümkün olduğu kadar gizli yaşadı.

Hep birlikte Allah’ın ipine yapışın, fırkalara bölünüp parçalanmayın Ali İmran-103

Her ne kadar dini referans göstermese de İslam’ın özü olan Ahlak, Sevgi, Eşitlik, Adaleti İşi ehline verme, İstişare gibi kavramlar devrimin ve Cumhuriyetin temel anlayışıydı. Cumhuriyet’in farkı bu işlemleri din adına yapmaması ve dinin temsilcisi olma iddiasında bulunmamış, Allah adına hüküm ve yönetim iddiasında bulunmamıştır.

Türkiye Cumhuriyeti’nde herkes Allah’a istediği gibi ibadet eder. Atatürk, 1999; 3).

Her yurttaş istediği gibi inanacağı gibi istediği gibi ibadet özgürlüğüne sahiptir. Devlet bir ibadet şekli ve mekanı yurttaşlarına dayatmamıştır.

Din bir vicdan meselesidir. Herkes vicdanının sesine uymakta serbesttir. Biz dine saygı gösteririz. Düşünüşe ve düşünceye karşı değiliz. Biz sadece din işlerini, millet ve devlet işleriyle karıştırmamaya çalışıyor; kaste ve
fiile dayanan bağnazca hareketlerden sakınıyoruz. Gericilere asla fırsat vermeyeceğiz (İlbay, 1955; 102-103. Banoğlu, 1981; 258-259. Borak, 1962; 81-82.)

Saltanat ve Halifeliğin kaldırılması

Saltanat; iktidarı elinde tutanların kendi meşrutiyetlerini ve hesap vermeme durumlarını kutsallaştırması ve halka zorla dayatmasıdır. Saltanat için yüzyıllar boyunca kendi alile fertlerinin ve halkının kanını dökmüşlerdir.

Ey Davûd, seni yeryüzünde bir halife yaptık. Artık insanlar arasında hakla hükmet…Sad-26

Yüce Tanrı’nın seçtiği kişi Yüce Tanrı’nı halifesidir, bu kişiler nebi ve velilerdir. İnsanların seçtiği kişiler ise dünya makamının halifeleridir ve Allah’ın halifesi değildir. Hz. Musa, Hz. İsa ve Hz. Muhammed’i Allah seçmiştir. Hz. Muhammet’ten sonra ise veliler Allah’ın halifesidir.

Bir zamanlar Rabbin meleklere: “Ben, yeryüzünde bir halife atayacağım…Bakara-30

Hz. Muhammed’den sonra ilk dört devlet başkanı kısıtla, hatalı ve tartışmalı olsa da seçim ile başa gelmiştir. Bu dört yönetici kendilerini Halife olarak tanımlamamışlardır. Müminlerin Emiri unvanını kullandılar. Emeviler ile başlayan yönetimler ise iktidar gücü ile ve babadan oğula geçen yönetimlere dönüştü. Osmanlı hanedanlığı ise Halifelik ünvanını saltanat ve menfaat için kullandılar. Bu Siyasi Halifelik, yönetimlerin kutsal olduğunu ve yaptıklarının Allah’ın isteği olduğunu ve İslam için yapıldığını söylemek, bu yönetimler için her şeyin yapılmasının mubah görmek her türlü kutsal değere aykırıdır. Bu anlayışının kaldırılması yine İslam inancının gereği olmuştur.

Atatürk, İlahi doğuş olan dinler, kitaplar adına hareket etmemiştir, Allah’tan emir aldığını söylememiş, yeryüzündeki temsilcisi olduğunu iddia etmemiştir. Halkın sorunlarına çözüm bulmak dışında amacı olmadığını söylemiştir. Siyasi hedefi olan parti işlerine dini karıştırmamış, İnanç ve dünya işlerini birbirinden ayırmıştır.

Gözünüzü açın! Allah’ın velîleri için hiçbir korku yoktur. Tasaya da düşmezler onlar. TEVBE-62

Atatürk ve Cumhuriyetin kaldırdığı halifelik dini değil siyasi bir makamıdır.  Siyasi Halifeliğin kaldırılması ile Allah ve dinin kalkan olarak kullanılması son bulmuştur. Din adına kan dökülmesi son bulmuştur.

Yemin olsun, zikirden sonra Zebur’da şunu yazmıştık: Yeryüzüne benim iyilik ve barış seven kullarım vâris olacaktır. Tevbe-105

Hilafetle ilgili ne bir ayet ne de bir hadis vardır. Eğer böyle olsaydı Hz. Ebubekir, Hz. Muhammed’in vefat ettiği 8 Haziran 632 günü seçimle iş başına getirilmezdi. Bu da halifeliğin sultanlıktan yani hükümdarlıktan
başka bir şey olmadığını göstermektedir (Beyaz, 1991; 155-157.).

Din ile hilafeti birbirinden ayırt etmek lazımdır. Birincisi ne kadar faydalıysa ikincisi o kadar lüzumsuz bir hal almıştır. Hilafeti kaldırdığımız günden bugüne kadar kimsenin buna sahip çıkmaması, İslam dünyasının
halife olmaksızın da yürüyeceğine ve yürümekte olduğuna en güzel misal değil midir? (1932) (Kılıç Ali, 1955; 117. Gürtaş, 1997; 54).

(Hilafetin kaldırılması esnasında TBMM’de yaptığı konuşma, 1 Kasım 1922) (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, 1989, C. I; 288. Atatürk, 1991;931.Kocatürk, 1999;228-229.)

Kadınlara seçme ve seçilme hakkının tanınması

Kabe’de ve Mescid-i Nebevi’de kadın ve erkekler bir arada Hz. Muhammed yolunda, cemaatinde bulundular. Bunun için Hz. Muhammed müşriklerin iftiralarına uğradı. Zinadan doğan kızlarını diri diri gömen bir topluluk içinde kadın ve erkeğin eşit görülmesi ve bir arada yaşaması büyük bir devrimdi.

Hz. Muhammet’ten sonra bu devrim sekteye uğratıldı ve kadınlar adeta şeytanlaştırıldı. Hz. Musa, Hz .İsa ve Hz. Muhammed’in bu ortak öğretisi yok sayıldı. Emeviler ile başlayan kadınlara yapılan bu zulmün ve kölelik Atatürk tarafından ortadan kaldırılmış ve erkek ve kadın manada ve toplum yaşamında eşitlik hürriyetine kavuşmuştur.

Mümin erkeklerle mümin kadınlar birbirlerinin dostlarıdır. İyilik ve güzelliği belirlenene özendirirler, kötülük ve çirkinliği belirlenenden sakındırırlar…. Tevbe – 71

Kuran’ın Türkçe meali ve Ezan’ın Türkçe Okunması.

Kuran’ın Türkçe meali hazırlanmış ve camilerde Türkçe okunmuştur.  Eksiklikler olmasa da bu uygulama devam etmektedir.

Kuran-ı Kerim, Sahih-i Buhari, Muhammed’in hayatına ait bir kitap Türkçe tercüme emri bizzat Atatürk tarafından verilmiş, Kuran-ı Kerim meal ücreti de kendi maaşından karşılanmıştır. 1930 yılında Hz. Muhammed ile ilgili yazılan ve olumsuzluk içeren kitap toplatılmış, tercüme eden ise devletteki görevlerinden uzaklaştırılmıştır. İlk Kuran mealleri ücretsiz olarak dağıtılmıştır.

O halde Kur’an’dan, kolay geleni okuyun! duayı yerine getirin! Müzemmil-20

Türkler dinlerinin ne olduğunu bilmiyorlar. Bunun için Kur’an Türkçe olmalıdır (Ergin, 1977; 1957. Gürtaş, 1997; 40).

Onlar ki Kur’an’ı parça parça/bölük bölük/falcılık aracı yaptılar. Hicr-91

Ezan’ın Türkçe okunması

Türkçe ezan yine Türkçe Kuran hizmeti ile aynı temele ve aynı amaca hizmet etmiştir. Ezanın Türkçe okunmasının amacı anlaşılması ve yine kalplere tesir etmesidir. Türkçe ezan hizmete girerken Arapça ezanın okunması yasaklanmamıştır.

Ezan ile ilgili Kuran’da direk bir ifade yoktur. Ezan dini bir kural değil, bir duyuru biçimi olarak ilk Bilal Habeşi okumuştur. Ezan yani duyuru yöntemi zamana, mekana göre değişebilecek bir konudur. Tekkelerde, kiliselerde, havralarda duyuru hizmetleri mekana ve yapılan işlere göre değişiklik göstermektedir.

Duyuruda insan ve ses çıkaran aletler kullanılmıştır. Teknolojinin ilerlemesi ile zaman ve duyuru konusunda birçok seçenek İnsanlar tarafından kullanmaktadır ve inanç alanında da kullanılmalıdır.

Hz. Muhammed döneminde Mecid-i Nebevi’de minare yoktur. Mekke’yi tekrar fethettiği zaman Kabe tekrar mescit görevi gördü ve orada da minare yoktur.

Arapça ezan okuyanlara 10 liradan 200 liraya kadar para, üç aya kadar da hafif hapis cezasını öngören kanun (Ceza Kanununun 526. maddesine yapılan bir ek madde), Atatürk’ün vefatından üç yıl sonra (2 Haziran 1941 tarihinde) çıkarılmıştır. Bu yasa 16 Haziran 1950 tarihine kadar yürürlükte kalmıştır. Başka bir deyişle bu tarihle birlikte, ezan eskiden olduğu gibi Arapça okunmaya başlanmıştır. Türkçe ezan okunması özgürlüğü o zamandan beri askıya alınmıştır.

Saltanat sahipleri ve siyaset Ezanı toplumlara şirin ve dindar görünmek amacı ile kullanmışlardır. Ezan’ın elektronik cihazlarla bağırtılı ve yüksek sesle okunması kalplere dokunmamıştır.

Rabbini, öz benliğinin içinde yalvarıp ürpererek, bağırtılı olmayan bir sesle sabah-akşam zikret. Sakın gafillerden olma! Araf 205

Cumhuriyet dönemi hutbeler

1923 yılına kadar Cuma ve Bayram namazı hutbeleri baştan sona Arapça okunurdu. Atatürk bu dönemden sonra hutbelerin Türkçe okunmasının yolunu açmıştır. Cumhuriyet dönemi hutbeler mümkün olduğunca siyasi etkiden ve İslam’a sokulmuş yanlış bilgilerden arındırılarak yapılmaya gayret edilmiştir. Bu gayret Atatürk’ten sonra adım adım terk edilmiştir.

“Mukaddes mihrabı, cehlin elinden alıp, ehlinin eline vermenin zamanı gelmiştir.”

Allah, kendilerine kitap verilenlerden şu yolda mîsak almıştı: “Onu insanlara mutlaka açık-seçik bildireceksiniz, onu saklamayacaksınız.” Ama onlar Kitap’ı sırtlarının gerisine attılar, basit bir ücret karşılığı onu sattılar. Ne kötü şey satın alıyorlar! Ali İmran 187

“Efendiler, camilerin kutsal kürsüleri, halkın ruhani, ahlaki gıdalarına en yüce en verimli kaynaklardır. Dolayısıyla camilerin ve mescitlerin kürsülerinden halkı aydınlatacak, ona yol gösterecek kıymetli hutbelerin içeriğini halkça öğrenme imkanını sağlamak, en önemli görüştür. Kürsülerden halkın anlayabileceği bir dille ruhuna ve beynine seslenildiğinde İslam topluluğunun vücudu canlanır, beyni temizlenir, inancı kuvvetlenir, kalbi cesaret bulur. Fakat buna göre, hutbe okuma şerefine erenlerin sahip olmaları gereken bilimsel nitelikler, değerli özellikler ve dünyanın durumunu anlamaları çok önem arz etmektedir (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, C. I,1989; 246-247).

Cumhuriyet dönemi dini kitapları ve cehaletle mücadele

Cumhuriyet dönemi dini kitaplar içerik olarak taraflı değildir. Bizim dinimiz, bizim Peygamberimiz gibi ifadeler yoktur. Bunu bahane eden şekilci dinciler, Cumhuriyet dönemine dinsizlik iftirasını atmışlardır.

Onlardan bir zümre vardır, aslında Kitap’tan olmayan birşeyi siz Kitap’tan sanasınız diye, dillerini Kitap’la eğip bükerler. O, Allah katında olmadığı halde, “Bu, Allah katındandır.” derler. Bilip durdukları halde, Allah hakkında yalan söylerler. Ali İmran 78

Atatürk İslam ve batıl inançları birbirinden ayırmış cehalet ile mücadele ederken İslam’ın özüne uygun çalışmalar yürütülmüştür. Akılcılığı küfür sananların bu düşüncelerin küfür olduğu görüşü Atatürk’ün görüşüdür.

Türk Milleti daha dindar olmalıdır. Yani bütün sadeliği ile dindar olmalıdır, demek istiyorum. Dinime, bizzat hakikate nasıl inanıyorsam buna da öyle inanıyorum. Bilince aykırı, ilerlemeye engel hiçbir şey içermiyor. Oysa, Türkiye’ye bağımsızlığını veren bu Asya milletinin içinde daha karışık, yapmaca, batıl inançlardan ibaret bir din daha vardır. Ancak bu cahiller, bu acizler, sırası gelince aydınlanacaklardır. Onlar ışığa
yaklaşmazlarsa kendilerini mahv ve mahkum etmişler demektir. Onları kurtaracağız. (Fransız Yazar Maurice Pernot’ya demecinden, 29 Ekim 1923) (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, C. III, 1989; 93)

 … Şu var ki, kalplerinde bir eğrilik ve bozukluk bulunanlar, fitne aramak, onun teviline öncelik tanımak

için Kitap’ın sadece müteşâbih kısmının ardına düşerler. Onun tevilini ise bir Allah bilir, bir de ilimde derinleşmiş olanlar.. Ali İmran -7

İslam toplumuna dâhil olan birtakım kavimler İslam oldukları hâlde çökmeye, yokluk ve gerilemeye maruz kaldılar. Geçmişlerinin yanlış veya batıl alışkanlık ve inançlarıyla İslamiyet’i karıştırdıkları ve bu suretle
gerçek İslamiyet’ten uzaklaştıkları için kendilerini düşmanlarının esiri yaptılar. (Konya gençleriyle konuşmasından, 20 Mart 1923) (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, C. II, 1989; 143; Kocatürk, 1999; 233).

Şapka ve Kıyafet Devrimi

Şapka devrimi ve kıyafet konusunda inanç ile ilgili olmayan ve dinselleştirilen bir konuydu. Hz. Musa Mısır prensi iken saraya uygun giyindi, halkın içine girince halkın giydiği kıyafetleri giydi, Hz. Meryem ve Hz. İsa yaşadıkları toplumun giyim ve kuşamını giyindi. Hz. Muhammed ve müminler yaşadıkları toplumun giyimlerini giydiler.

…” Böylece ikisi ondan yediler, hemen ardından ayıp yerleri kendilerine açılıverdi, üzerlerini cennet yapraklarından yamayıp örtmeye başladılar…. Taha-121

….” Ey Ademoğulları, biz sizin çirkin yerlerinizi örtecek bir elbise ve size ‘süs kazandıracak bir giyim’ indirdik… Araf-26

Fes gibi başörtüleri ve giyim zaman zaman dinselleştirildiği giyim ve yaşam konusunda zaman uyulmadığı ve değişen ihtiyaçlara ayak uyduramadığı için Şapka ve kıyafet devrimi yapılmıştır. Amaç medeni dünya ile Türk milletini buluşturmak ve ilerlemesine katkı sunmaktır. Bu devrimde de yine değişime medeniyette direnen her şeyin kendileri gibi olmasını isteyen bazı ulema bu devrimi de dinsizlik olarak gördüler. Kadınların peçeye, kara çarşafa mahkum olmasını, başörtüsü adı altında kendi egemenliklerinde kalmasını istediler.

…Sizin için, sıcaktan koruyacak elbiselerle savaşta koruyacak elbiseler de yaptı… Nahl-81

Tekke, zaviye ve türbelerin kapatılması

Tekke ve zaviyelerin kapatılması Bozulmuş ve uydurulmuş tarikatların kurtuluş savaşı, cumhuriyet ve devrimleri aleyhindeki tutumları neden olmuştur. Nakşibendi ve İslam unvanı altın yapılan Şeyh Sait isyanından sonra istiklal mahkemeleri isyan bölgesinde bulunan tekke ve zaviyelerinin şer ve fesat yuvası olarak görmüş ve bölgedeki tekkelerin ve zaviyelerinin kapatılması için Ankara İstiklal mahkemesi meclise başvurmuştur.

Ayaklananlar, Yüce Tanrı’nın insanlara verdiği inanma hürriyetinin teminatı olan laiklik dinsizlik gibi görülmüş ve karşı çıkılmıştır. Onların istediği kendi din anlayışlarının sorgusuz ve sualsiz devletin resmi dini olması ve bu din anlayışının devlet yolu ile halka zorla öğretilmesiydi ve kendilerinin de hesapsız ve kitapsız olarak şeyh kabul edilmesiydi. Nakşibendiliğin kapatılması kararı mecliste görüşülürken itirazlar ve karşı çıkmalar olmuştur. Meclisten kararın geçirilmesi için Atatürk Cumhuriyet’e bağlı şeyhlerin desteğini alarak tekke ve zaviyelerin tamamının kapatılması kararı almış ve bu sayede meclisten geçirebilmiştir. Yasa ile tekke ve zaviyeler kapatılmış tarikatlar konusu ise yasada hiçbir ifade geçmemiştir.

Şuura muhâlif, ilerlemeye engel hiçbir şey ihtivâ etmiyor. Hâlbuki Türkiye’ye istiklâlini veren bu Türk milleti içinde daha karışık, sunî, bâtıl itikatlardan ibâret bir din daha vardır.

Bizi yanlış yola sevk edenler, bilirsiniz ki çoğu din perdesine bürünmüşler, saf ve temiz halkımızı hep dinî kural sözüyle aldata gelmişlerdir. Atatürk

Tarikat’ın tekkeden ibaret olmadığını ve manevi bir yol olduğunu bilen şeyhler bu karara olur verirken tarikatların bozulan ve uydurulanlarının doğru tarikatlardan ayırmanın o şartlarda zorluğunu bilerek cumhuriyet ve inanç hürriyeti olan laiklik için tekkelerinin kapatılmasına gönülleri razı olmasa da kabul etmişlerdir. Cumhuriyet uğruna yapılan bu fedakarlık maalesef devlet yönetimi, siyasi partiler ve toplumumuz tarafından yeterince bilinmemiştir.

“Ve biz sizin her birinize bir Şeriat ve bir minhac (yol) tayin ettik” Maide – 48

Mevlana tekesi müzeye çevrilmiş, İstanbul’da Bahariye Mevlevihanesi, Karyağdı baba tekesi, Ümmi Sinan tekkesi gibi bazı tekkelerin tapusu ise bu tekkede bulunan ailelerin üzerine yapılmış yine bazı tekke şeyhlerine devlet tarafından verilen ücret desteği de yine tekke ve zaviyelerin kapatılmasından sonra da devam etmiştir.

Lâkap ve unvanların kaldırılması

İnanç unvanlarının yasaklanması inancın korunması için alınmıştır. Hz. Muhammed kendini tüm sıfatları terk ederek fakirlerin hizmetkarı olarak kendini tanımlamıştır. Kişilerin dini unvanları kendi menfaati için kullanması yasaklanmış, kişilerin özleri ile kendilerini ifade etmesinin yolu açılmıştır. Sadece dini unvanları değil makam, para, eğitim, siyaset, kültür, ekonomik alanında olmak üzere dünyevi tüm unvanları üstünlük aracı olarak ta kullanmak yanlış bulunmuştur.  Cumhuriyet kurucuları kendilerini Türk Milletinin ferdi olarak görmekten onur ve guru duymuşlardır.

Her kişi dünyevi unvanları ve malları ile değil öz benlikleri ile Yüce Tanrı’nın huzuruna çıkacak. Öz benliğine uygun güzellik yapanlar ile bu güzelliği bozanlar elbette bir kabul edilmeyecek.

“Oku kitabını! Bugün sana hesap sorucu olarak öz benliğin yeter.” İsra-14

İyilik etmenize, takvaya sarılmanıza, insanlar arasında barışı kurmanıza engel yapmak üzere Allah’ı yeminlerinize siper haline getirmeyin. Allah, her şeyi duyar, her şeyi bilir. Bakara-224

Uluslararası takvim ve saatin, yeni rakamların kabulü ve ölçülerde değişiklik.

Hz. Muhammed’in “İlim Çinde bile olsa alın” alın emrine uygun zamanın ilim merkezi batı medeniyetinin ürettiği güzel ve faydalı şeyler alınmış ve ülkemizde uygulanmıştır. Batının yanlışlarından olan emperyalist uygulamalarına ise karşı çıkılmıştır.

Tevhid-i Tedrisat kanunu ve İnancın özgürleşmesi

Harf Devrimi’ne ilişkin kanunun kabulü,  Millet Mektepleri’nin açılması, Öğretimin birleştirilmesi, Medreselerin kapatılması, Maarif Teşkilatı Hakkında Kanun, Şer’iye ve Evkaf Vekâleti kapatılması

Ve diyanet işleri reisliğinin açılması hep ilme dayalı bir anlayışın hakim olması içindir.

Dilleriniz yalana alışageldiğinden dolayı, Allah’a karşı yalan uydurmak için, “Şu helâldir”, “Şu haramdır” demeyin. Şüphesiz, Allah’a karşı yalan uyduranlar, kurtuluşa eremezler BahlL-116

Dini hükümler Kuran-ı Kerim’de açık olmasına rağmen Ulema sınıfı sürekli saltanat sahiplerinin ve kendi çıkarlarının hizmetine Şu helâldir”, “Şu haramdır diye fetvalar yayınlamış ve Müslüman toplumların geri kalmasına sebep olmuşlardır. Medreselerde eğitim; uydurulmuş hadislere dayandığı, şeriat adı altında şekilci ve akılcılıktan uzak oldukları için kapatılmıştır. Akılcılığın ve çağın gereği eğitim sistemi yeniden oluşturulmuştur.

Diyanet işlerine “İslâm dininin inanç, ibadet ve ahlâk esasları ile ilgili işleri yürütmek, din konusunda toplumu aydınlatmak ve ibadet yerlerini yönetmek” şeklinde ifade edilmiştir. Atatürk döneminde Diyanet Allah, İslam. din adına hareket etmemiş sadece bu alanda hizmet etmiştir. Vakfiyesi olan büyük camiler dışında hocalar devletin kadrolu elemanı yapılmadı, diğer camilerin masrafların önemli kısımlarını yurttaşlar karşıladı.  Siyasallaşmış ve İslam’a sokulmuş anlayışlardan uzak durulmuş, yurttaşlar arasında inanç ayrımcılığı yapılmamıştır.

Onlardan bir zümre vardır, aslında Kitap’tan olmayan birşeyi siz Kitap’tan sanasınız diye, dillerini Kitap’la eğip bükerler. O, Allah katında olmadığı halde, “Bu, Allah katındandır.” derler. Bilip durdukları halde, Allah hakkında yalan söylerler. Alş İmran-78

Atatürk Hocaları astı iftirası

Atatürk; tarlada olmayan, savaşta olmayan, üretimde olmayan dini kullanarak başköşeye oturan ulema sınıfına imtiyaz vermemiştir. İmtiyazları elden giden bazı hocalar “Atatürk Hocaları astı” yalanını uydurmuşlardır. Mahkemelerin vatana ihanetten yargıladığı bazı hocalar üzerinden cumhuriyet ve Atatürk’e iftiralar atılmıştır. Atatürk yasalara, kurumlara ve halkın iradesine uygun hareket etmiştir. Padişahlar gibi kişisel uygulamalarda bulunmamıştır.

“Mısır’da on bir yıl kaldım. Fakat on bir saat daha kalsaydım artık çıldırırdım. Sana halisane (gerçek) bir fikrimi söyleyeyim mi: İnsanlık da Türkiye’de milliyetçilik de Türkiye’de Müslümanlık da Türkiye’de, hürriyetçilik de Türkiye’de. Allah benim ömrümden alsın Mustafa Kemal’e versin. Mehmet Akif Ersoy

Atatürk İslam’a aykırı içki içiyordu iftirası

Atatürk içki içiyordu bu dine aykırıdır iftirası da devam etmektedir. Atatürk ve yasalarımız içkiyi teşvik etmemiş, özendirmemiş ve kimseye dayatmamışlardır. İçki içmeyenlere karşı ayrımcılık ve olumsuz bir uygulama yapılmamıştır. Yasalarımız İçki bağımlılığını karşı mücadele etmektedir.

Alkollü içki İslam açısından hakikati perdeleyen her şeydir. Mal, Makam dünya sarhoşluğu İslam’ın insanlara uyarısıdır. Atatürk alkollü içki içerdi. Alkolün kötü tarafına esiri olmadı, iyi tarafı olan muhabbeti gözetti.  Güzel ahlaka aykırı bir yaşamı olmadığı gibi hakikati perdeleyen her şeye karşı durdu. Aklı hür, vicdanı hür, irfanı hür anlayışı ile Hz. Muhammed’in hira mağarasından verdiği kişinin kendi nefsi, benliği, egosu ile mücadelesini kendi kişiliğinin hedefine koydu.

Sana içkiyi ve kumarı sorarlar. De ki: “Onlarda hem büyük günah, hem de insanlar için yararlar vardır. Ama günahları yararlarından büyüktür.” Yine sana Allah yolunda ne harcayacaklarını soruyorlar. De ki: “İhtiyaçtan arta kalanı.” Allah size âyetleri böyle açıklıyor ki düşünesiniz. Bakara-219

Hurmalıkların meyvalarından, üzümlerden de sarhoş edici bir içecek ve güzel bir rızık elde edersiniz. İşte bunda, aklını işleten bir topluluk için kesin bir mucize vardır. Nahl-67

Ahilik anlayışına benzer, Ekonomide Kardeşlik Başladı

Büyük dinimiz çalışmayanın insanlıkla alakası olmadığını bildiriyor. Bazı kimseler asri (çağdaş) olmayı kafir olmak sanıyorlar. Asıl küfür onların bu zannıdır. Bu yanlış tefsiri (yorumu) yapanların maksadı, İslamların kafirlere esir olmasını istemek değil de nedir?  (Adana esnafıyla konuşmasından, 16 Mart 1923) (Hakimiyet-i Milliye, 21 Mart 1923. Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, C. II, 1989; 132. Kocatürk, 1999; 235).

O, geceyi size bir örtü, uykuyu istirahat zamanı ve gündüzü de hareket ve çalışma vakti yapandır. Furkan 47

İzmir İktisat Kongresi ile birlikte üreten ve paylaşan ekonomi anlayışına geçilmiş, halkın ekonomide devlet eli ile olmasının önü açılmıştır. Temelleri Muhacir ve ensar arasında dayanan ve Ahilik ile Türk kültürüne giren çalışma, hakkı kadar pay alma ve paylaşma anlayışı akılcılık ile zamana uyarlanmış ve uygulanmıştır.

Yeminlerinizin “akid ile bağladığı kimselere de kendi paylarını verin…” (Nisa : 33)

Aşarın kaldırılması, Çiftçinin özendirilmesi, Örnek çiftliklerin kurulması, Tarım Kredi Kooperatifleri’nin kurulması, Kabotaj Kanunu, Sanayi Teşvik Kanunu, Toprak Reformu, I. ve II. Kalkınma Planları, Yüksek Ziraat Enstitüsü’nün kurulması, Ticaret ve Sanayi Odalarının kurulması hep çalışma, üretme ve paylaşma esasına dayanmaktadır.

 Dinimizin talep ettiği çalışmak sayesindedir ki, üç buçuk senelik azbir müddet zarfında pek mühim netice elde edilmiştir… Bizim dinimiz milletimize değersiz, miskin ve aşağı olmayı tavsiye etmez. Aksine Allah
da Peygamber de insanların ve milletlerin değer ve şerefini muhafaza etmelerini emrediyor… (Akhisar’da yaptığı konuşmasından, 5 Şubat 1923) (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, C. II ,1989; 96.)

…Gönül ve akıl sahiplerinden başkası gereğince düşünemez. Ali İmran 7

Atatürk Camiler Kapatıldı mı? Allah ve resulün kapattığı mabetler?

Atatürk’e atılan iftiraların başında camileri kapattı, Camilerden başka yerde dua(namaz kılmak) etmek islam’a aykırı iftirasıdır. İftira atanlar kilise, havra, tekke ve günümüzde cemevleri konusunda aynı hassasiyeti göstermemiş bu mekanları yok saymışlardır. Hz. Muhammed kırk yaşında bin aydan hayırlı olan kadir gecesinde Hira mağarasındaydı ve ne cami nede vakit namazı duaları vardı. Hz. İsa çöle gidip oruç ve dua ettiğinde bir klişe yoktu. Hz. Musa Tur-u Sina’ya gittiği zaman ayrıca bir havra yoktur. Cami, klişe, havra, tekke, mescid, cemvevi ibadet yerlerinden biridir ve tüm yeryüzü ayrıca ibadet yeridir. Müminlerin kalbi ise Yüce Tanrı’nın mescitleridir.

Bir de şunlar var: Tutup bir mescit yapmışlardır: Zarar vermek için, nankörlük/gerçeği örtmek için, inananları fırkalara bölmek için, daha önceden Allah ve resulüyle savaşmış kişiye gözetleme yeri kurmak için. “İyilik ve güzellikten başka bir şey istemiş değiliz!” diye gerile gerile yemin de edecekler. Allah şahittir ki, onlar kesinlikle yalancıdırlar. Tevbe-107

Binlerce camiyi işgalden kurtaran ve hür insanlar olarak ibadetin yolunu açan Atatürk’e değil mi? Saltanat sahiplerinin camileri siyasi amaçla kullanmasına son veren Atatürk değil mi?

Atatürk camileri ve Ayasofya’yı kapattı diye diyen iftiracılar; Yüce Tanrı 2020 yılında Covid-19 hastalığı ile insanların cami, kilise, havra,  cemevi gibi mabetlerini bir süreliğine kapatmadı mı? Yüce Tanrı depremler ile mabetleri yıkmadı mı? Yüce Tanrı, Kabe dahil haç yerlerini kapatmadı mı?

Ey halktan utanmaz, Ey Allah’tan korkmaz riyakarlar; Musa altından yapılan mabedi yıktığı zaman yanlış mı yaptı? İsa riya ve menfaate teslim olmuş Süleyman mabedini reddettiği zaman yanlış mı yaptı? Muhammed Mustafa bir mescit yapıp, müşriklerin yaptığı mesciti yıkınca hata mı yaptı?

Asla orada öne çıkma. Temeli ilk günden itibaren takva üzerine atılan bir mescid (gönül Mescidi) vardır; o, orada (duaya) durulmaya daha lâyıktır. Orada arınmayı seven insanlar vardır; Allah temizlenenleri sever. Tevbe-108

Atatürk Ayasofya’yı Barış İbadetime Açtı

Atatürk, Savaştığı ülkeler ile barış yaptı. Medeniyet için bu ülkeler ile eğitim, teknoloji, adalet, sanat konularında işbirliği yaptı. Atatürk Ayasofya kilise camisini müzeye çevirerek barış ibadetinin hizmetine sundu.

Yemin olsun, zikirden sonra Zebur’da şunu yazmıştık: Yeryüzüne benim iyilik ve barış seven kullarım vâris olacaktır. Tevbe-105

Atatürk, daha büyük barış ibadeti için Ayasofya kilise camisini müzeye çevirdi. Musevi, İsevi ve Muhammedi inananlar arasında düşmanlığa son verip barışa katkı sunan bir devrim yaptı. Ayasofya kilise camisi müze olduğundan bu güne atalet, sevgi ve barışın sembollerinden oldu. Zira Ayasoyfa üzerinde İsevi inananların da hakkı vardı. Ayasofya üzerinde her yurttaşın da hakkı vardı.

… Eğer onlarla bir arada yaşarsanız, onlar sizin kardeşlerinizdir.” Allah, bozguncuyu barışseverden ayırmasını bilir… Bakara-220.

Dini kullanarak iktidar olanlar, Ayasofya müzesini sadece vakit namazına açarak barış ibadetine zarar verdiler. Onların amaçları Allah, İslam ve barış değildi. Onların amaçları Ayasofya kilise camisi üzerinden siyasi menfaat elde etmekti.

Mustafa Kemal Atatürk’ün önderliğinde kurulan Cumhuriyetin bazı yöneticileri ve kurduğu diyanet işleri başkanlığında görev yapanların bazıları iftiralar ve beddualar ile Atatürk’e saldırdılar. Bu devlet görevlileri kanunları ve adaleti yok sayarak değil kendilerini yöneten yöneticilere uygun konuşmalar ve vaazlar verdiler.

Şöyle deyin: “Allah’a, bize indirilene, İbrahim’e, İsmail’e, İshak’a, Yakub’a, onun torunlarına indirilene, Mûsa’ya ve İsa’ya verilene ve diğer nebilere verilene inandık. Bunlar arasından hiç kimseyi ayırmayız. Biz yalnız O’na/Allah’a teslim olanlarız.” Bakara 136

Ey dini menfaat aracı yapanlar; mabetlerde her yurttaşın hakkı yok mu? Mabetlerde hakkı olan insanların hakkını niye inkar ediyorsunuz?

Ey iman sahipleri! Hepiniz toptan barış içine girin… Bakara-208

Yeryüzünde, orası barışa kavuştuktan sonra bozgun çıkarmayın… Araf-56

Namaz kılmak suç muydu?

İbadeti sorgulamak inanç açısından Yüce Tanrı’ya mahsusken saltanatçı ulema kendisi gibi dua etmeyenleri sorguladıkları gibi Atatürk’ün dua ve ibadetini de sorgulamışlar ve iftiralarda bulunmuşlardır. Vakit namazı dışında Peygamberlerin dua şekillerini ve insanların dua şekilleri yok sayılmıştır. Arapçayı savunan bu anlayışlar, konu salat kelimesine gelince onun farsça karşılığı olan namaz kelimesinde ısrar etmişlerdir. Kendileri gibi dua edeni Müslüman etmeyeni ise kafir diye suçlamışlardır.

Müşrik Araplar da Kabe’de namaz kılardı. Enfal – 35

Cumhuriyet yönetimi, Osmanlı’da olduğu gibi camiyi, vakit namazlarını, ramazan orucunu resmi devletin uygulaması yapmamış ve kimseye zorla dayatmamıştır. Dua’nın şekli ve mekanı konusunda devlet çalışanlarına ve yurttaşlarına bir dayatmada bulunmamıştır. İslam’a uygun bu işlemler bir kısım ulema tarafından İslam karşıtı gibi sunulmuştur.

Onlar o kişilerdir ki, ayakta, otururken, yan yatarken hep Allah’ı zikrederler;… Ali İmran-191

Atatürk döneminde namaz kılan memurların işlerinden atıldığı uydurma sözlerdir. Böyle bir durum olsaydı kısa bir araştırma ile memurların işe başlamadan önce vakit duası yapıp yapmadıkları anlaşılırdı ve ilk aşamada işe alınmaları engellenirdi.

Atatürk döneminde ibadetlerin gösteriş ve riyaya alet edilmesi hoş karşılanmamıştır. Gösteriş yapmadan duasını yapanlar konusunda ise olumsuz bir uygulama olmamıştır.

Rabbiniz dedi ki: “Bana dua edin, size icabet edeyim. Doğrusu Bana ibadet etmekten büyüklenenler; cehenneme boyun bükmüş kimseler olarak gireceklerdir. Münin-60

Cumhuriyet’in birinci kurumu Millet Meclisi, ikinci kurumu ordu, Üçüncü kurumu ise Cumhurbaşkanı ve hükümettir. Bu üç kurumda da dua ve oruç gibi temel ibadetler özgürce yerine getirilmiştir. Ordunun başı Mareşal Fevzi Çakmak ve yardımcısı Orgeneral Asım Gündüz’ün beş vakit namaz kıldıkları, TBMM başkanlarından Abdül Haluk Renda’nın Cuma namazlarını Hacı Bayram Camiinde yerine getirdiği herkesin bildiği konulardı.

Bektaşi, Mevlevi, Bayrami gibi tarikat önderleri de ilk mecliste yerlerini almıştır ve bu kişiler kendi dualarını kendi özel alanlarında yerine getirmişlerdir. Mustafa Kemal Atatürk halk ile Cuma ibadeti yaptığı gibi Muhammed Mustafa gibi dua ve oruç ibadetini daha çok gizli yapardı ve onun bu yönü yakın dostları dışında çok bilinmezdi.

“Lanet olsun o namaz kılanlara / Dua edenlere ki,
namazlarından / Dualarından gaflet içindedirler.
Riyaya sapandır onlar / gösteriş yaparlar.
Ve onlar; kamu hakkının yerine ulaşmasına engel olurlar. (Hakkın nimetinin kullara ulaşmasına engel olurlar)”     Maun, 4-7

Altı ilke İslam’a aykırı mı?

Yine Atatürk’ün Cumhuriyetçilik, Milliyetçilik, Halkçılık, laiklik, Devrimcilik, Devletçilik ilkelerinin tamamı hakla hizmet etmek üzerine kurulmuşken bu ilkeler imanın altı ilkesi ile karşılaştırılmış ve Atatürk’ün ilkelerinin, inancın iman ilkelerini ortadan kaldırmak için uygulandığı iftirasını atmışlardır. Hiçbir temel bilgiye dayanmadan yapılan bu iftiralar da kötü niyetlidir. Atatürk’ün altı ilkesi İslam’ın temel değerleri ile çakışacak bir uygulama yoktur.  İnanç eğitimi ve camilerde inancın esasları anlatılmaya ve uygulanmaya devam etmiştir.

Hz. Muhammed ve Atatürk’ün Cenaze İşlemleri

Hz. Muhammed, Medine’de elleri ile yaptığı Mescid-i Nevebi içindeki odasında gözlerini yumdu ve gözlerini yumduğu odaya defnedildi. Hz. Muhammed’in defin işlemini az sayıda ailesi ve dostu yerine getirdi ve milyonların gönlüne girdi.

Burada bile Atatürk’ün cenaze namazı kılınmadı, camiye götürülmedi diye iftiraya uğradı. Hz. Muhammed’in cenazesinde hocalar yoktu ve cenazesinde günümüzdeki camide yapılan uygulamalar yapılmadı.

Atatürk, Dolmabahçe’de gözlerini yumduğu odada Cumhuriyet kurucusu ve milletvekili olan Şeyh Yahya Galip toplam yedi kişi ile ilk duasını yaptı. Cenazesi Türk milletinin binlerce seveninin duaları ve gözyaşları eşliğinde defnedildi.

Aşk olsun Yüce Tanrı’nın samimi ve temiz kullarına….

Kaynaklar :

Ehlibeyt ve erenler

ATATÜRK, DİN VE DİN ADAMLARI Ali SARIKOYUNCU

Wikipedia Şeyhulislar Sabri Efendi maddesi.

ŞEYHÜLİSLAM MUSTAFA SABRFNİN MİLLİ MÜCADELE VE ATATÜRK İNKILÂPLARI KARŞITI TUTUM VE DAVRANIŞLARI Doç.Dr.ALİ SARIKOYUNCU*

Kuranı-ı Kerim (meal Yaşar Nuri Öztürk)

Cemheber.com
Nihat Vural

ilk yayın : 02.06.2021
Güncelleme : 15.05.2024

Example HTML page

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

19Daha fazla mesaj var Atatürk Kategori
Sizin için önerilen
Yüz yıldan Kemale – Cumhuriyet’in yüzüncü yıl anısına

Yüz yıldan Kemale – Cumhuriyet’in yüzüncü yıl anısına Yaşa Mustafa KemalCumhuriyetin ileHalkın Gülecek DaimYüz yıldan,...