Site icon CEMHABER

Muhammed Mustafa’dan Mustafa Kemal’e

Muhammed Mustafa’dan Mustafa Kemal Güzel Ahlak Yolu

Muhammed Mustafa ve Mustafa Kemal aynı yolun ve aynı aşkın yolcularıdır. İkisi bir zincirin halkaları gibidirler. Biri başında öbürü sonunda. Adeta birbirlerinin tamamlayıcısıdırlar

Muhammet Mustafa güneştir.

Mustafa Kemal güneşten beslenir.

Muhammed Mustafa İslam dininin İbrahim peygamberden itibaren gelen çizgisini yeniden yaşatmış ve İslam dinini  tamamlamıştır.. İslam onun şahsında yeniden sonsuza kadar hayat bulmuştur. Bütün peygamberlerin vasfı Muhammed Mustafa’nın sahsında cem olmuştur.

Mustafa Kemal İslam dininin ortadan kalkmasını önlemiştir. İsmail ve Muhammed peygamberin yolundan ve soyundan gelen Hacı Bektaşı Veli, Mevlana, Hacı Bayram-ı Veli’ ye dayanarak İslam’ın yeniden  yaşamasını sağlamıştır. Müslüman ülkelere örnek olmuş onların özgürlüğünün en büyük dayanağı olmuştur.

İkisi de küçük yaşta yetim kalmıştır.

İkisi de barış insan olduğu halde barışı korumak için savaşmaktan geri kalamamıştır.

İkisi de güzel ahlaklı olmayı birinci değer kabul etmiştir.

İkisi de iktidarda oldukları zaman saltanat sevdasına kapılmamıştır. Ülkeyi yasalar koyarak adile bir yönetim anlayışı ile yönetmiştir.

Muhammed Mustafa’nın  çocukları saltanat kavgasına düşmemiştir.  Mustafa Kemal’in çocukları da hiçbir zaman saltanat kavgasına düşmemiştir.

İkisi de evlatlarına sadece geçinebilecek kadar miras bırakmıştır.

Her ikisi de hayata gözlerini yumdukları zaman yanlarında gerçek sevenleri kalmıştır. Güçlü ve nüfuslu kişiler ise saltanat kavgasına tutuşmuştur.

Her ikisi de düşmanlık peşinde koşmamıştır. Savaştığı kişilerin barış çağrılarına cevap vermiş ve düşmanları ile dahi dostluk kurmanın yolunu seçmiştir.

İkisinin de sevdiklerini, kendilerinden sonra gelenler iktidar tarafından yönetimden  uzaklaştırılmıştır.

İkisi de asla zalim kişiler ile dostluk kurmamıştır.

İkisi de ölümlerinde sonra büyük iftiralara uğramıştır.

İkisi de insanları birleştirmeyi ve farlılıklarla birlikte yaşamaya çalışmışlardır.

İkisi de dini geçim kaynağı olarak kullanmamış, inancı para karşılığı satmamıştır.

İkisi de insanı yani Adem’i yüceltmeyi temel hedef olarak benimsemiştir.

İkisi de kadınlar konusunda iftiraya uğramıştır.

Muhammed Mustafa;   Büyük savaşın, insanın kendi  nefsi ile olduğunu bildirmiş ve bu sebeple asıl savaşı bu alanda yapmıştır.

Mustafa Kemal;   İkinci düşman olan vatanı işgal edenleri denize döktükten sonra birinci düşman olan cehalet ve yoksulluk ile mücadele etmiştir.

Muhammed Mustafa;, Yaptığı devrimlere önce en yakınındakiler itiraz etmişti

Mustafa Kemal;  Yaptığı devrimlere önce yakın arkadaşları itiraz etmiştir.

Muhammed Mustafa; Bütün dünyada çok insan tarafından sevildiği halde gerçek dostları az sayıda kişidir.

Mustafa Kemal; Türk milleti ve Müslüman halk tarafından çok sevildiği halde  gerçek dostu az sayıdadır.

Muhammed Mustafa;  Kadınlara ve kölelere büyük değer vermiştir. Onların özgürlüğü için her türlü fedakarlığı yapmış ve onların en yakın dostu olmuştur.

Mustafa Kemal;  Kadınlara ve fakir halka en büyük değeri vermiştir ve onların özgürlüğü ikin her türlü fedakarlığı yapmıştır.

Muhammed Mustafa;  En büyük özgürlüğün irade özgürlüğü olduğunu belirtmiştir.

Mustafa Kemal;  Tam özgürlüğün akıl ve vicdan özgülüğü ile mümkün olacağını söylemiştir.

Muhammed Mustafa;  Yaşamın her alanında büyük devrimler yapmıştır.
Mustafa Kemal;  Yaşamın her alanında büyük devrimler yapmıştır.

Muhammed Mustafa; “ilim Çin’de dahi olsa onu gidip alın”.
Mustafa Kemal;  “Hayatta en hakiki mürşit ilimdir.”

Muhammed Mustafa; “Komşusu aç iken tok olan bizden değildir.”
Mustafa Kemal: Komşu ülkeler ile dost olmuştur. ”Yurtta  barış dünyada barış

Muhammed Mustafa,  Sadece inananlardan Ehl-i Beyt’ini sevmeyi istemiştir.
Mustafa Kemal  Sadece sevgi istemiştir. Bunu da “Beni hatırlayız” sözü ile belirtmiştir.

Aşk olsun Muhammed Mustafa’ya, Aşk olsun Mustafa Kemal’e Aşk olsun

Atatürk’ün Hz. Muhammed Hakkındaki Sözleri

“Mazhâr-ı nübüvvet ve risâlet olan Efendimiz Hazreti Muhammed, insanlığın muâllimidir!”

**************

Mazhar-ı nübüvvet ve risalet olan Fahrialem Efendimiz (…) Arap toplumu içinde Mekke’de dünyaya gelmiş, bir vücud-u mübarek idi.

**************

“Hazreti Muhammed, kendisi hiçbir zaman asâlet şerefi iddiasına kalkışmamıştır. O, boş teferruata ehemmiyet vermezdi; gâyesinde doğru ve tereddütsüz yürüyen bir adamdı. Hazreti Muhammed, hiçbir zaman bir asâlet hücceti istemedi; damarlarında İbrânî nebîlerinin canı dolaştığını iddia etmedi; bilâkis gerek kendisinin, gerek ana ve babasının fakîr hâlleriyle iftihâr etti.”

Hazreti Muhammed’i bana, cezbeye tutulmuş sönük bir derviş gibi tanıttırmak gayretine kapılan bu câhil adamlar, onun yüksek şahsîyetini ve başarılarını asla kavrayamamışlardır. Anlamaktan da çok uzak görünüyorlar.

Cezbeye tutulmuş bir derviş, Uhud Muhârebesi’nde en büyük komutanın yapabileceği bir planı nasıl düşünür ve tatbîk edebilir?

Tarih, gerçekleri değiştiren bir sanat değil, belirten bir ilim olmalıdır.

Bu küçük harpte bile askerî dehâsı kadar siyasî görüşüyle de yükselen bir insanı cezbeli bir derviş gibi tasvîre yeltenen serseriler, bizim tarih çalışmamıza katılamazlar.

Hazreti Muhammed, bu harp sonunda çevresindekilerin direnmelerini yenerek ve kendisinin yaralı olmasına bakmayarak gâlib düşmanı takibe kalkışmamış olsaydı, bugün yeryüzünde Müslümanlık diye bir varlık görülemezdi.

**************

Muhammed’in neşrettiği din, insanların kalplerinde derin bir ihtizaz uyandırdı. O ölüp gittikten on dört asır sonra bile İslamiyet hala kalplerde ihtizaz husule getirmektedir.

**************

Büyük bir inkılap yaratan Hazreti Muhammed’e karşı beslenilen sevgi, ancak onun ortaya koyduğu fikirleri, esasları korumakla tecellî etmek gerektir.

**************

Peygamber ölür ölmez düşünülecek şey, bir ân evvel onu toprağa tevdî etmek değil yaratmış olduğu inkılâbı emniyet altına almaktır.

**************

Allâh, kullarının bir gelişmişlik noktasına ulaşmasına kadar kendi araçlarını kullanmasını Tanrılığın gereklerinden saymıştır. Onlara Hazreti Âdem Aleyhisselâm’dan başlamak üzere sınırsız peygamber ve elçiler göndermiştir. Peygamberimiz aracılığıyla en son dinsel ve yaşamsal gerçekleri verdikten sonra artık insanlık ile aracı ile ilişkide bulunmaya gerek görmemiştir.

***************

İnsanlığın kavrayış, aydınlanma ve gelişme düzeyleriyle her kulun, doğrudan doğruya Allah tarafından gönle doğan şeylerle ilişki kurma yeteneğine ulaştığını kabul etmiştir ve bu nedenle Hazreti Muhammed son Peygamber (nebî) olmuştur.

**************

(Allah) Peygamberimiz aracılığı ile en son dini hakikatleri ve uygarlığı verdikten sonra, artık insanlıkla birtakım aracılar koyarak ilişki
kurmayı gerekli görmemiştir. İnsanların kavrama düzeyi, aydınlanması ve gelişimi her kulun doğrudan doğruya ilahi esinlerle ilişki kurma yeteneğine ulaştığını kabul buyurmuştur. Ve bu nedenledir ki, Cenab-ı
Peygamber, peygamberlerin sonuncusu olmuştur. Kitabı da en mükemmel ve kusursuzdur. Son peygamber olan Muhammed Mustafa (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) 1394 sene evvel Rumi Nisan içinde Rebiü’l-evvel
ayının on ikinci Pazartesi gecesi sabaha doğru tan yeri ağarırken doğdu, gün doğmadan…

Bugün o gündür. İnşallah büyük tesadüftür. (İnşallah sesleri) Gerçekten Hicri takvimiyle bu akşam doğum gününün yıldönümüne rastlıyor. Hz. Muhammed, çocukluk ve gençlik günlerini geçirdi. Fakat henüz
peygamber olmadan nur yüzlü, ruba seslenen konuşması, olgunluk ve öngörüdeki eşsizliği, sözlerindeki doğruluk ve cesaretiyle başkalarından üstün olan Muhammed Mustafa evvela bu vasıfları ve kişiliği ile kabilesi içinde “Muhammed’ül-emin” (güvenilir Muhammed) oldu. Muhammed Mustafa peygamber olmadan evvel kavminin sevgisini, saygısını, güvenini kazandı. Ondan sonra ancak kırk yaşında “nebi”, kırk
üçünde de “resul” oldu. Alemlerin kıvanç duyduğu Efendimiz, sonsuz tehlikeler içinde ölçüsüz sıkıntılar ve zahmetler karşısında yirmi yıl çalıştı ve İslam dinini kurmaya ait peygamberlik görevini yerine getirmeyi
başardıktan sonra, Cennetin en yüce katına ulaştı. (Saltanatın kaldırılması esnasında TBMM’de yaptığı konuşmasından, 1 Kasım 1 922) (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, C. I, 1989; 288-289).

Nihat Vural

01.07.2008

günceleme : 22.04.2024

Exit mobile version