Velayetname – Hacı Bektaş-ı Veli

Example HTML page

Hâcı Bektâş-ı Velî Velâyetnâmesi

Anadolu’da XI. ve XIII. yüzyıllar arasında kuvvetlenen tasavvuf cereyânıyla birlikte, tarikatlerin kendi pîrleri etrafında meydana gelen âyin, erkân, giyiniş tarzı, zikir, duâ ve olağanüstülükleri içine alan menâkıb kitaplarının teşekkül ettiğini belirtmiştik. Bilindiği gibi bu eserlerin en ehemmiyetlilerinden biri de Hâcı Bektâş-ı Velî Velâyetnâmesidir.

Moğol akınlarından kaçarak Anadolu’ya sığınmış göçebe Türk boylarının kendi içinden yetişen, onların mânevî, içtimaî ve siyâsî hayatlarında mühim rol oynamış mürşid şahsiyetlerden olan Hâcı Bektâş-ı Velî’nin hayatı, erkânı, kerâmetleri ve yolu üzerine müridleri tarafından bir araya getirilmiş menkabelerin toplamı olan bu eser, Dinî-Tasavvufî Türk Edebiyatında yer alan menâkıbnâmeler içinde en tanınmış ve yaygın olanıdır.

Bu eserin kütüphanelerimizdeki birçok yazmalarının dışında, değişik şahıslar elinde nüshaları da bulunmaktadır. Eldeki velâyetnâme nüshaları, tamamı nazım veya nazım-nesir karışık şekildedir. Bazı nüshalarda nazım kısımların eksikliği sebebiyle eserin, tamamı nesir bazı nüshalarının bulunduğu fikrini vermekle birlikte, dikkatli bir incelemeyle, aslında bu nüshalardan manzum bölümlerin çıkmış olduğu anlaşılmaktadır.

Gerek tamamı nazım gerekse nazım-nesir karışık nüshalardaki manzum bölümler birbiriyle aynıdır. Eserin, ilk önce nesir hâlinde yazılıp yer yer nazımla süslenmiş, daha sonra ise yeniden ele alınarak tamamının nazma çevrilmiş olduğu düşünülebilir. Başka bir ihtimal de başlangıçta tamamen nazım olan eserin sonradan istinsahları sırasında bozulmaya uğramış bulunmasıdır. Tamamı nazım olan metnin yer yer nesre çevrilmiş olabileceği de göz önünde tutulmalıdır.
Hâcı Bektâş Velâyetnâmesinin eldeki Türkçe nüshalarından başka bir de Farsça Hâcı Bektâş Velâyetnâmesi olduğunu yine Türkçe Velâyetnâme’de verilen bilgilerden öğrenmekteyiz. “Hâcı Bektâş-ı Velî Hazretinüñ Evsâf-ı Hamîdeleridür kim zikr olınur” başlığı altında Hâcı Bektâş’ın çocukluğundan itibaren sahip olduğu olağanüstülükler, ibâdete düşkünlüğü, sultanlığı kabul etmeyişi ve gece gündüz “âmâl-i sâlihiyye” üzere olduğundan bahsedildikten sonra “Nitekim Farisî menâkıbında buyurur: Kata’a kerde nefs râ çihl sâl ân merd-i Hudâ maksûd lâ mekânist.” ifadesi yer almaktadır. Yine Esad Coşan, “Makâlât-ı Hâcı Bektâş’ın bir yazma nüshasının sonunda, çok zor okunan çok ince bir yazı ile “Evsâf-ı Hazret-i Hünkâr” başlığı altında “bir yazıya rastladığından bahisle Türkçe velâyetnâmenin bu Farsça velâyetnâmeden tercüme ve hatta her ikisinin de aynı müellife âit olabileceğini öne sürmüştür. Ne var ki bugüne kadar ele geçmediğinden sözü geçen Farsça velâyetnâmenin, eldeki Türkçe velâyetnâmeye kaynaklık edip etmediği hakkında kesin bir şey söylemek mümkün olmamaktadır.
Hâcı Bektâş-ı Velî Velâyetnâmesinin müellifinin kimliği hususunda yaygın kanaat onun “Firdevsi-i Rûmî” ve “Firdevsî-yi Tavîl” lakabıyla tanınan Bursalı İlyas bin Hızır olduğu yolundadır. Firdevsi-i Rûmî, Fâtih ve II. Bâyezid devrinde yaşamış, II. Bâyezid adına 380 ciltlik “Süleyman-nâme” adlı bir eser meydana getirmiştir. Eserinin pâdişah tarafından yalnızca 80 cildinin beğenilip üç yüz cildinin yakılması üzerine pâdişaha hicviyeler yazan Firdevsi-i Rûmî İran’a kaçmış ve orada ölmüştür. Abdulbâkî Gölpınarlı, Nihânî’nin H. 1296’da (1878-79) yazdığı manzum velâyetnâmedeki bir kayıttan hareketle biri nazım, diğeri nazım-nesir karışık her iki nüshanın da Firdevsi’ye âit olduğunu ileri sürmektedir. Esad Coşan ise, manzum kısımların Firdevsi’ye ait olması ve tamamı mensur bir velâyetnâme nüshasının bulunmayışı dolayısıyla, her iki nüshanın Firdevsi’ye ait olduğu fikrinin kuvvetlendiği düşüncesindedir. Hâcı Bektaş Velâyetnâmesi; Hâcı Bektaş’ın nesebi, doğumu, çocukluğu, Ahmed-i Yesevi ile münâsebeti Ahmed-i Yesevî’nin işaretiyle Anadolu’ya gelişinin anlatılmasıyla başlar. Onun Anadolu’ya geldikten sonraki hayatı, devrin diğer mutasavvıf ve ünlü şahsiyetleriyle olan münasebetlerinin menkabeleriyle gelişir. Halîfelerinden bazılarının menkabelerinden seçmeler ve ölümü ile devam eden velâyetnâme, padişah II. Bayezid’in türbenin çatısını kurşunla kaplatmasıyla ilgili menkabeyle son bulur.

Doç. Dr. Osman EĞRİ
Aralık 2006, Çorum

Hazırlayan: Hamiye Duran Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 369, Ankara, 2007, 671 S., ISBN 978-975-389-490-6

Example HTML page

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

12Daha fazla mesaj var Kitaplar Kategori
Sizin için önerilen
Mesnevi – Pir Mevlana Celaleddin Rumi

Mesnevi - Pir Mevlana Celaleddin Rumi İnsanın kendini bilmesi, onun berâtıdır. Biz şeriâtten de, tarîkatten...