Abdal Musa

Example HTML page

Abdal Musa Kimdir?

Abdal Musa Sultan, Horasan Pirlerinden olup, Hacı Bektaş Veli Hazretlerinin amcasının oğlu olması nedeniyle soy Muhammed Ali’den gelmektedir. Abdal Musa Sultan Hazretleri’nin Horasan’ın Nişabur ilçesinde doğan Seyyit Hasan Gazi ve Ana Sultan’dan dünyaya gelmiştir.

Hacı Bektaş-ı Veli dünyasını değişeceği zaman “Yâ erenler Genceli’de genç ay gibi doğam, adum Abdal Mûsâ çağırduram didi. Beni isteyen anda gelsün bulsun” der.. Abdal Musa Antalya’nın Elmalı ilçesi Tekke köyünde 1280-1300 yılları arasında doğduğu 90-110 yıl arasında uzun yaşadığı ve 1398-1410 yıllarında Elmalı/Tekke köyünde dünyasını değiştiği araştırmalara göre tahmin edilmektedir.

Abdal Musa, Abdal Musa Sultan, Seyyid Musa, Köselen Musa, Kösre Musa isimleri hem manevi hem de asıl ismidir. Yüzbin gayb ereninin başı olarak bilinir ve dualarda yer bulur.“Biz Horasan mülkindeki boydanuz /Neslimüzi sorarsan asıl Hoydanuz” sözü ile abdal Musa manevi soy silsilesini açıklamıştır.

Hacıbektaş dergahında Hünkar Hacı Bektaşı Veli’den sonra “pir-i sani” olarak posta oturmuştur. 12 Posttan “ayakcı postu” veya “Abdal Musa Postu” onun ile anılır. Adına lokmalar dağıtılır, aşkı için kurban kesilir ve Abdal Musa cemleri düzenlenir. Gayp erenlerinin başı yani Sultanı olarak anılır ve Abdal’ların piri ünvanı ile makamı bilinir. Hacı Bektaş-ı Veli’den sonra bektaşiliği ve yeniçeriliği temsil eden ve etkisini artıran ulu erenlerden biri olarak kabul edilir. Gülbenk, deyiş ve doğuşlarda erenler ve aşıklar tarafından adından ve ululuğundan çokca bahsedilir.

Türkiye’nin birçok ilinde Abdal Musa makamları ve türbeleri mevcuttur. Antalya, Bursa, Kütahya, Ankara, Tokat bu iller arasındadır. En bilinen türbesi ve tekkesi Antalya ili, Elmalı ilçesi,Tekke köyündedir.

Abdal Musa Bursa’nın fethinde Sultan Orhan Gazi ile birlikte olduğuna ve Geyikli Baba ile aralarında yakın bir münasebetin bulunduğuna tarihi kayıtlarda yer almıştır. Yeniçeri bayrağı üzerindeki kılıç motifi Abdal Musa türbesinin üstündeki kubbede bulunmaktadır.

Pend-nâme (Nasihatname), Velayetname olmak üzere adına iki eser Abdal Musa adına günümüze ulaşmıştır.

En meşhur halifesi esas adı Alaaddin Gaybî ve Alaiyye Sancağı beyinin oğlu olan Kaygusuz Abdaldır. Abdal Musa’nın diğer halifeleri Abdal Kefî, Kara Âşık Baba, Tahtalı Baba, Hoca Ahmed ve Kara Abdaldır.

Abdal Musa’nın askerleri, Abdal Musa’nın toplu, Abdal Musa’nın kılıcı darda olan mazlumlara yetişsin, zalime fırsat vermesin diye dular edilir.

Abdal Musa tekesi:

Tekke’nin giriş kapısındaki kitabe yazısının bir beyt’i şöyledir.

Edeble kıl ziyaret bir makaam-ı alişandır bu
Füyuz’u Hakk’a menba asitan-ı aşikaandır bu.

Tekke Bektaşi tekeleri içinde ilk dört tekke arasında bilinir. Tekkenin kuruluşunun Kaygusuz Abdal’ın Alanya beyinin oğlu olarak 1326 te Bursa’nın fethine katılmasından sonra kurulduğu tahmin edilmektedir.

Tekeoğulları dönemine ait olduğu anlaşılan bu binanın mimarisi Selçuklu kümbetleri özelliğindedir. Kare planlı harimin üstünü örten ve içeriden tromplara, dışarıdan da sekizgen kasnağa oturan kubbe, sekizgen piramit biçiminde bir külâhla gizlenmiştir. Evliya Çelebi, bugün kurşunla kaplı olan bu külâhın o devirde çam tahtası ile örtülü olduğunu yazmaktadır. Muntazam kesme taşlarla ve itinalı bir işçilikle örülmüş olan duvarların birinde kapı, diğerlerinde küçük ve basık birer pencere bulunmaktadır. Girişin iki yanına, biri tekkenin Sultan Abdülaziz tarafından ihyasına, diğeri 1910 yılındaki onarıma ait olan iki manzum kitâbe yerleştirilmiştir.

Tekke hakkında en önemli bilgiyi 17 yy. da burayı ziyaret eden ünlü gezgin Evliya Çelebi, Seyahatnamesinde vermiştir. Bu bilgilere göre tekkenin kubbesindeki altın alem, beş saatlik yerden görülüyormuş. Abdal Musa Sultan sandukası baş ucunda seyyid olduğunu gösteren yeşil imamesi durur. Tekkenin etrafında bağ ve bahçeler uzanır, Misafirhaneler, kiler, mutfak meydanlar gibi bir çok ek binalar varmış. Mutfakta kırk derviş hizmet eder. Meydanın dışında ayrıca büyük bir misafirhane bulunur ki, üstü konak, altı ise iki yüz at alacak kadar büyük bir ahırdır. Misafir hiç eksik olmaz.

Tekke yapıldığı günden beri mutfağında hiç ateş sönmemiştir. Tekkenin çok zengin vakıfları vardır. On binden fazla koyunu, bin camuzu, binlerce devesi ve katın, yedi değirmeni ve daha birçok varlığı ile üç yüz elli yıl önceki Abdal Musa Sultan tekkesinin çok büyük zenginliklere sahip bir kurum olduğunu belirtiyor. Evliya Çelebi…

Türbenin içinde Abdal Mûsâ ile annesi, babası, kız kardeşi ve ünlü halifesi Kaygusuz Abdal’a ait kitâbesiz, sade görünümlü beş sanduka yer almaktadır. Sandukaların en büyüğü Abdal Mûsâ’ya ait olup merkezde bulunmakta ve etrafını pirinçten yapılmış ajurlu bir şebeke çevrelemektedir. Türbenin önünde, ortası alemli ve kubbe şeklinde, yanları ise meyilli çatı görünümünde olan bir ahşap örtü ile kaplı giriş holü yer almaktadır. XVII. yüzyılda zengin vakıflara sahip tam teşekküllü bir Bektaşi âsitânesi durumuna geldiği öğrenilmektedir. Yine, Tekke köyünün de aslında bu tekkeye vakfedilmiş bir köy olduğu bilinmektedir

1826 yılında İkinci Mahmut döneminde kapatıldıktan sonra 1874 yılında Sultan Abdulaziz tarafından tamamen yenilenerek açılmış II. Abdulhamit ve 1910 yılında Yusuf Baba tarafından tamir tekrar edilmiştir. 1813 yılında Abdal Musa sandukasını kuşatan şebeke yapılmıştır.

Tekkenin hazinesinde, bir kısmı toprak altında kalmış birçok mezar taşı bulunmaktadır. Postnişinlere, dervişlere ve bunların aile fertlerine ait olan bu taşların bir bölümü 1826’dan önceye aittir. Bu tarihte Bektaşiler’in mezar taşları da yeniçerilerin mezar taşlarıyla birlikte tahrip edildiğinden kalan mezar taşları günümüzde önem taşımaktadır.

Abdal Musa türbesi

Cumhuriyet döneminde 1925 teke ve zaviyelerin kapatılmasından sonra 1968 yılında ayakta kalan tek türbe kısmı Vakıflar Genel Müdürlüğü’nce tamir edilerek ziyarete açılmıştır. Tamir sırasında, bazı şahısların elinde bulunan ve Abdal Mûsâ’ya ait hırka ile tahta kılıç da bir camekân içinde türbeye yerleştirilmiştir. Ayrıca bir Abdal Musa’dan kalan sancak türbenin içindedir.

Türbenin içinde Abdal Mûsâ ile annesi, babası Seyyit Hasan Gazi, kız kardeşi ve dervişi Kaygusuz Abdal’a kabirler bulunur. Türbenin girişinde ise Abdal Mûsâ’nın dervişlerine ait bazı isimsiz kabirler bulunur.

Antalya Elmalı Tekke Köyü

Abdal Musa Sultan’ın dergâhı Antalya’nın Elmalı İlçesi’nin 15-20 Km, batısında bulunan Tekke köyündedir.
Budala Sultan, Mestan Dede, Şifalı Su kuyusu köyün içinde, Ters Değirmen, Mavi Göl ve Uçarsu ise çevre köylerde ziyaret alanlarıdır. Elmalı ilçesinde bulunan diğer evliya türbeleri olan Haydar Sultan, Ümmi Sinan, Abdulvahap, Baltası gedik Mahmut dede Abdal Musa ekolüne bağlıdır.

KİM NE BİLİR BİZİ

Kim ne bilir bizi nice soydanız
Ne zerrece oddan ne hod sudanız

Bizim meftûnumuz mârifet söyler
Biz Horasan mülkündeki boydanız

Yedi deniz bizim keşkülümüzde
Hacı’m ummân ise biz de göldeniz

Hızr ü İlyas bizim yoldaşımızdır
Ne zerrece günden ne hod aydanız

Yedi Tamu bize nevbahâr oldu
Sekiz Uçmak içindeki köydeniz

Bizim zahmımıza merhem bulunmaz
Biz kader okunda gizli yaydanız

Tûr’da Mûsâ durup münâcât eyler
Neslimizi sorar isen Hoy’danız

Abdal Musa oldum geldim cihâna
Ârif anlar bizi nice soydanız
Abdal Musa Sultan

Abdal Musa Sultan’ın Pendnâme’den aktarılan bazı sözleri

Mümin ol, Halim selim ol, Ahde vefa et, Yalan söyleme
Dünya için gönlünü mahzun etme
Mevki sahibi kimseye yüzsuyu dökme
“İmdi ol Sultanın sırrını sakla.
Az söz söyle. İnançlı ve bağlı ol.
Kavgalı yerden kaç, uzaklaş.
Bilmediğin kişiye yakın olma.
Düşmanlığı sabit ve ilerlemiş kişi ile dost olma.
Hiç kimsenin düştüğü kötü duruma, uğradığı bir musibete gülme.
Kendinden ulu kimselerle mücadeleye girişme.
Doğru (müstakim) ol,
sıkıntıları ve felaketleri sabırla karşıla.

Sözünü önce düşün (fikir idüb), sonra söyle.
Sırrını çocuğa ve kadına (oğlana ve avrete) söyleme.
İbadete ve mala güvenme.
Yumuşak huylu ve güvenilir, temiz (halim ve selim) insan ol.
İnkârcıya (münkire) gönül verme;
Tanrı dostlarının (Evliyaullahın) sözlerini onlara söyleme. Kimseye hoşhuy deme.
Ne dünyaya fazla meyil göster, ne de dünya için gönlünü mahzun et.
Kimseye bir çıkar için dervişlik satma.
Zahir padişahına yakın olma.
Mevki sahibi olanlara, vezir veya sair devlet adamlarının yanına varıp yüzsuyu dökme, yalvarma.
‘Bana eyi desinler’ diye sofuluk satma.
Düşmanına yüz verme.
Bulunduğun duruma şükreyle.
Zinadan uzak dur.
Elinden gelirse yalnız yemek yeme.
Tarikat pir-daşını gerçek kardaşun bil, ondan ayrı görme.
Gönlünü tanrı dostlarından ve mürşidden asla ayırma ve Hakk divanından ayrılma ve verdiğin sözde, ikrarında dur.
Vaktini boşa harcama.
Evrenin en ulusu (Server-i Kâinat) Efendimiz Muhammed’i, Ali’yi, Ali’nin yakın dostlarıyla İmam Hasan ve Hüseyin’i (Eshab-ı Ali ve İmameyn) daima salâvatla, yakarıyla anımsa ki Evrenin Efendisi (Seyyid-i Kâinat) Peygamberimizin şefaatine mazhar olasın.

Hakk ehliyle (Ehlullah) ile muhabbette iken; ‘Eyvallah, kerem ettiniz’ deyip niyazda bulun.
Muhammed’e ve Ali’ye düşmanlık arzusunda bulunan inançsızlar ile sohbet etme. Çünkü onların dostluğu
sana yarar getirmez.

Sakın İmamlara ihanet edenlere ‘iyidür’ demeyesin.
Dış görünüşünü süsleme, gönlünü güzelleştir.
Kallaş ve pirsiz kişiler ile yoldaş olma, zira yol ve erkân bozulur.
Kötü (yavuz) olma, zira yirmi dört saat içinde bin devire girersin ve o devirlerin hangisinde bulunur isen o sıfata bürünüp mahşer meydanına çıkarsın (haşrolursun).

Sürekli, sonsuza değin (Baki) gerçekler demine
Hû! Dost Allah, eyvallah!

MEB. Ankara Genel Kitaplık. %63/1 numaralı yazma. V.10’dan sadeleştirilerek alınmıştır.

Güzel, Abdurrahman (1999). Abdal Musa Velayetnamesi. Ankara: Türk Tarih Kurumu Yay.

http://teis.yesevi.edu.tr/madde-detay/abdal-musa

Abdal Musa’nın Uçar Su Kerameti

Abdal Musa, tekkesini kurduktan sonra çevre köylere ziyaretlerde bulunmuş. Gömbe civarında bir köye gelir.

Abdal Musa hallerini sorar köylülerin.O yıl kuraklık olduğu için ekinler bereket vermez ve köy fakirlik içinde.

“Ben size su vereyim, siz de mahsulünüzden dergahıma pay yollarsınız”demiş.

Köylülerde eğer dediğin olursa mahsulümüzden sana pay veririz” demişler.

Bunun üzerine Abdal Musa dua ile asasını vurduğu yerden su fışkırmaya başlamış. Bu su kırk pınar olup gömbe yaylasından akmaya başlamış. Kırklar aşkına akan her pınar bereket ve bolluk olmuş.

Köylüler gelen bereket ile çok sevinmişler. O yıl mahsul bereketi dolmuş taşmış.

Abdal Musa sözünü yerine getirmiş ve ermiş bir kişi olduğunu köylülere göstermiş. Köylüler ise bu kerameti gördüğü ve bereketli mahsul aldığı halde sözlerinde durmamışlar. Abdal Musa dergahına yollaması gereken payı yollamamışlar.

Bunun üzerine Abdal Musa köye gelerek köylülere sözlerini hatırlatmış “Ben size su verdim, bana pay vermeye söz verdiniz,hani benim payım” demiş ”

Köylüler” sen kim oluyorsun. Suyu bize Allah verdi” deyip hem sözlerinden çaymışlar hem de açık gördükleri kerameti inkar etmişler.

Abdal Musa, köylülerin ikrarlarından yani sözlerinden dönüp gördüklerini inkar etmelerine kızıp;

“Siz yazın su içmeye, kışın geçmeye yol bulamayın” demiş.

O gün bu gündür gürül gürül akan sular, yaz aylarında Elmalı ovası’na, kışın ise Kaş köyün içinden kaş Ovası’na akar olmuş.

Abdal Musa’nın sözü yerine gelmiş. Köylüler, kışın suyun bol akmasından geçmeye yol bulamamış, yazın sıcaklarında ise içmeye su bulamamış.

Bu mucize suya uçar su denir. Her yıl hıdırellezde aynı saatte su top gibi ses çıkarıp patlayarak uçarcasına akmaktadır. Kış geldiğinde ise bu su dağın diğer yamacında akmaktadır.

Yüce Tanrı’nın veli kulları için korku ve tasa yoktur. Onar Allah’ın dostlarıdır. Yüce Tanrı Peygamberler hatırına insanlığa verdiği hediyelere veli kullarının dualarını da dahil etmiştir.

Abdal Musa’nın uçarsu kerameti yüzyıllardır hala sanki yeni yaşanmış gibi anlatılmaktadır.

Abdal Musa’nın dağları yürütmesi.

Alanya beyi, oğlu Gaybi Abdal Musa’ya derviş olunca askerlerine o kimseyi alıp huzuruma getirin dedi. Giden kul geri gelmedi. Yeniden bir kul daha gönderdi, o da geri dönmedi.

Her gün iki üç tane kul göndermiş idi. Varanlar hemen Abdal Musa’ya derviş oluyorlardı. Bu şekilde yaz oluncaya dek tam beş yüz kul geldi ve gelen kullardan hiçbirisi geri gitmedi. Derler ki, Abdal Musa Sultan’ı getirmek için gönderdikleri kulun toplam sayısı sekiz yüz kadar oldu. Cümlesi de Abdal Musa’ya derviş olup yanında kaldılar. Hiçbiri gitmedi. Çevresinde bulunan köy halkı Teke Beyi’ne şikayette bulundu.

Teke Beyi de köy halkına emir buyurdu;  ev başına birer yük odun getirin, dedi, ateşe atalım. Eğer gerçek er ise, gelsin odu çiğnesin geçsin. Ben de ona inanayım. Köy halkı ev başına birer yük odun getirip, hepsini biraraya biriktirerek harman ettiler. Meğer Teke Beyi’nin yanında kalan tek sadık kulu bir vezir vardı.

Vezir ona dedi Sultanım siz buyurun, ben varıp aşığı huzurunuza getireyim. Geldi Abdal Musa Sultan’a seslendi: “Çık dışarı aşık padişahın kapısına varalım, suçlusun!”

Abdal Musa Sultan ona sordu: “Senin adın nedir?”
Vezir: “Sana gerçek er diyorlar, ama adımı bile bilmezsin.”
Abdal Musa yineledi: Adını bize bağışla!”
Vezir söylendi: “Benim adım Gurde Yusuf’dur
Abdal Musa Sultan öfkelenerek karşılık verdi: “Senin adın Gurde Yusuf ise, bana da Köselen Musa derler; senin gibi nice Gurde’nin  keskinliğini yokettim.”
Bunun üzerine Gurde Yusuf da “inip bakayım, şu kişi ne kişidir” diyerek atından aşağı inerken, ayağı üzengiye takıldı. Koşmakta olan at onu sürükleyip helak eyledi.

Abdal Musa Sultan “!” dedi coşa geldi yanındaki tüm fukarasıyla birlikte. Abdal Musa Sultan kalktı ve “sizlerle şöyle oynayalım, bir işbölümü yapalım; kimi odun yedsin, kimi çayır biçsin. Ve dahi beni seven peşimden yürüsün!” dediği gibi, tüm dağlar taşlar ardınca koşup birlikte geldi. Genceli şehrini bastı altına aldı. O şehirde bir yaşlı kadın ve onun bir ineciği vardı. Kadın o ineğin sütünü her zaman Abdal Musa Sultan’a getirirdi. Sadece onun evi kurtuldu, sağlam kaldı. Diğerlerinin hepsi alt üst oldu. Yanındaki yoksul abdallar “dağlar taşlar bile yürüdü Sultanım dediler.

Abdal Musa Sultan seslendi: “Dur dağım dur, senin yanında olsun bizim mezarımız!” Bunu söyleyince dağ durdu, ama taşlar durmadı; “geri geliyorlar” diye bağırdılar.
Abdal Musa Sultan da “demek durmazsınız” deyip, kara çomağını bir kez vurdu. Taşlar sakinleşmedi. O anda Abdal Musa kolunu taşların içinde soktu. Taşlar hamur gibi olup sakinleşti. Kendisi fukarasıyla birlikte Teke Beyi’ne vardılar. Teke Beyi bir yüksek yerden onları seyrederdi. Hemen ona doğru yürüdüler. Tutalım dediler, durmadı kaçtı. Abdal Musa Sultan bütün dervişleri ateşin içine girdi, semah tuttu. Ateş söndü ve yerinde çayır bitti. Teke Beyi orada duramadı, ormandan ormana kaçtı. Sonra birdenbire çıktı geldi ve “varayım Er’in ellerinden öpeyim; Er’in işi keremdir” dedi. Kalktı Abdal Musa Sultan’nın katına varmak için ona doğru yöneldi.
Abdal Musa’ya onun geleceği malum oldu ve kullarına “Teke Bey’ini içinize koymayın; o size bey olamaz”dedi. Kendi kulları dahi gördüler ki beyleri geliyor; cümlesi bağırıp çağrıştılar ve dediler ki, “sen bizim beyimiz olamazsın, biz beyimizi bulduk”.

Teke Beyi geldi ve yüzünü yere sürdü. “Biz kendimizi bilmezliğimizden ettik Sultan’ım”dedi.

Abdal Musa Sultan konuşmaya başlayıp dedi ki: “Okun attık, yayın yastık. Atılan ok geri gelmez, başına silah eyle(at).”
Teke Beyi yalvardı: “Hay Sultanım kıyma bana, ne dilersen dile benden.”
Abdal Musa Sultan : “Ne dileyeyim ki senden; dünyada dünyan, ahirette ahiretin yok.” Bunun üzerine Teke Beyi, şimdiden geri bize yürümek yok” diyerek oğlu Halil Bey’e padişahlık emanetini ısmarladı.

Abdal Musa Sultan uyardı: “Bizim sağlığımızda onun (Halil Bey’in) üzerine hiç kimse gelmesin.”

Teke Beyi İstanaz kentine ulaştı, seher vaktinde kalkıp gitmişti. Abdal Musa Sultan namaz vaktinde çoşa geldi. Gördü ki bir kara canavar yer kazıp çığrışıp durmaktadır.
Sultan, Kara Abdal’a “baltanı bile, getir” dedi. Derviş baltasıyla geldi. Kara canavarı gösterdi. “Öyle seğirt ki yakalayasın, Teke Beyi’nin ruhudur o; evliyaya yetişecek, yetiştirmeyelim” dedi Abdal Musa Sultan.
Kara Abdal Koşarak’da yetişip, onu tepeledi. Tam o sırada Teke Beyi, Döşeme içinden, Antalya’ya giderken ayakları sürçen attan yıkılınca, başı taşa çarptı ve öldü. Leşini Antalya’ya getirdiler. Oğlu babasının halini gördü. “Buna ne oldu?” diye sorunca, yanında olanlar durumu tek tek bildirdiler. “Abdal Musa gerçek er imiş. Böyle böyle oldu” dediler. Bunun üzerine Halil Bey “onun kendisi Er okuna uğramış. Şimdiden geri o (Abdal Musa) benim babam olsun”dedi. Hemen onca askerini çekti. Kalkıp Abdal Musa Sultan’a geldi ve onun elini öperek, etti ise babam etti, benim suçum yoktur Sultan’ım” dedi.
Abdal Musa Sultan var otur aşağı, bizim sağlığımızda korkma sen oğul” dedi. Halil Bey düşündü; Abdal Musa Sultan oğluna vezir olmasa beyliğimi edemem, dedi. Padişah iken sultanı vezir eylediler. (Abdal Musa Velayetnamesinden- muhammedinur.com formunda Fatmabatı üye  tarafından paylaşılmıştır)

Abdal Musa Solak Değirmen kerameti

Abdal Musa günümüzde Değirmenköy olarak bilinen komşu köye yolu uğrar. Köylüler,  Marko adındaki Rum değirmencinin gelen buğdayları un yaparken hakkından fazla hak aldığını söylerler. “Unumuzun yarısını alıyor” diye şikayet ederler.

Abdal Musa, Marko’nun değirmenini satın almak ister. Marka değirmeni Abdal Musa’ya satmak istemediği gibi kiraya da vermez. Abdal Musa’yı değirmenden kovar. Bu değirmende iki değirmen taşı sağa dönmektedir.

Bunun üzerine Abdal Musa Marko’ya “değirmen benimdir” der. Bu konu mahkemeye intikal eder. Mahkemede Marko olanları bir bir anlatır. Söz Abdal Musa’ya gelince “bu değirmen benimdir. İspatı ise değirmen taşlarından biri sağa diğeri ise sola dönmektedir ve ayrıca değirmenin başında ulu bir çınar vardır “der. Değirmeni kendi yapan ve işleten Marko “değirmenin iki taşı sağa dönmektedir ve başında çınar ağacı yoktur,” der.

Kadı değirmende keşif yapar. Bir de ne görsünler. Sağa dönen değirmen taşı sola dönmekte. Bir taş sağa, diğer taş ise sola dönmekte. Bu keramet karşısında değirmenci Abdal Musa’nın teklifini istemeyerek kabul eder ve değirmeni Abdal Musa’ya satar.

Abdal Musa bu değirmene Murat Baba isminde dervişini görevlendirir. Murat Baba değirmeni ücretsiz olarak halkın hizmetine sunar.

Günümüzde Murat Baba’nın kabri hemen değirmenin arka kısmındadır. Değirmen tamir edilmiş ve ziyarete açılmıştır. Artık yeterli su olmadığı için değirmen uzun zamandır çalışmamaktadır.

Kaygusuz bu dergahta kırk yıl hizmet eder…”

Beylerimiz elvan elvan üstüne
Ağlar gelir şahım Abdal Musa’ya
Urum abdalları postun eğnine
Bağlar gelir şahım Abdal Musa’ya

Urum abdalları gelir dost deyi
Eğnimizde aba hırka post deyi
Hasteleri gelir derman isteyi
Sağlar gelir şahım Abdal Musa’ya

Hind’den bazerganlar gelir yayınır
Pişer lokmaları açlar doyunur
Bunda aşıkları gelir soyunur
Etler gelir şahım Abdal Musa’ya

Meydanın dara durmuş gerçekler
Çalınır koç kurbanlara bıçaklar
Döğünür kudüm açılır sancaklar
Tuğlar gelir şahım Abdal Musa’ya

Her Matem ayında kanlar saçarlar
Uyandırıp Hak çerağın yakarlar
Demine Hü deyip gülbang çekerler
Nurlar gelir şahım Abdal Musa’ya

İkrarıdır koç yiğidin yuları
Muannidi çeksen gelmez ileri
Akpınar’ın Yeşilgöl’ün suları
Çağlar gelir şahım Abdal Musa’ya

Ali’m almış Zü’l-fikar’ı destine
Sallar durmaz Yezidlerin kasdına
Tümen-tümen genç Ali’nin üstüne
Sırlar gelir şahım Abdal Musa’ya

Benim bir isteğim vardır Kerim’den
Münkir bilmez evliyanın sırrından
Kaygusuz’am ayrı düştüm pirimden
Ağlar gelir şahım Abdal Musa’ya

Kaygusuz  Abdal

Abdal Musa Nefesleri

Nefes
Muhammed Ali’nin kıldığı dâvâ
Yok meydanı değil, var meydânıdır
Muhammed kırklara niyaz eyledi
Ar meydânı değil, er meydânıdır.

Kırklar özün bir araya kodular
Anlar cenazesin susuz yudular
Deveyi gördün mü? Gördüm, dediler
Ört elin eteğin, sır meydânıdır.

Vardığın yerlerde ara bulasın
Gezdiğin yerlerde makbul olasın
Sakla sırrını kim settâr olasın
Çek çevir kendini kâr meydânıdır.

Ne diyeyim, şu erkânı kurana
Yuf çekerler bu meydanda yalana
Üç yüz altmış merdiveni bilene
Kör meydanı değil, gör meydânıdır.

Abdal Mûsa Sultân, gerçek er ise
Ali’yi sevenler muhib yâr ise
Hakk’ın maksuduna erem der ise
Urganı boynunda dar meydânıdır.
Ergun, Sadeddin Nüzhet (1944). Bektâşî Şâirleri ve Nefesleri. İstanbul: Kenan Matbaası. 21-22.

Nefes
Gözlerin kör olsun ey kanlu Yezid
Bu meydanda ne var Ali’den gayrı
Oniki imamın kapısın açan
İmamlar değildir Ali’den gayrı

Güvercin donuyla Urum’a uçan
İmamlar evinin kapısın açan
Cümle evliyalar üstünden geçen
Var mıdır hiçbir er Ali’den gayrı

Sofî Abdal erkânını yürüden
Aynı cemde sevdiklerin sürüden
Nişter Selman kırk vücudu bir eden
Var mıdır hiçbir el Ali’den gayrı

Muhammed Mirac’ın yoluna girdi
Bu sır gayet sır içinde sır idi
Şir donunun hatem mührünü verdi
Bu sırrı kim eder Ali’den gayrı

Cümle evliyalar imamlar bunda
İkrâr alan kimse düşer mi derde
Yek nefesle durman meydan-ı erde
Kimdir baba rehber Ali’den gayrı

Her kimin çırağın yaksa Hak yakar
Rızaya baş koyup teslimin takar
Aslımız oniki imama çıkar
Babamız her kim var Ali’den gayrı

Selman bir deste gül şaha uzattı
Kendi tabutuna kend’özi yattı
Cemî’i mushafdan nikâbın attı
Kurân yok gördüler Ali’den gayrı

Erenler erkânı gerçek bellidir
Abdal Musa fakir anın kuludur
İmamlar sırrıyla gönlü doludur
Var mıdır hiçbir er Ali’den gayrı
Ergun, Sadeddin Nüzhet (1944). Bektâşî Şâirleri ve Nefesleri. İstanbul: Kenan Matbaası. 22-23.

Nefes
Ben hocamdan aldım böyle dersümü
Okur idim eliften ba’ya deyu
Kimse bilmez şu dünyada sırrumu
Ta ezelden çağururum Hû deyu

Kimin azatlayup kimin fakıdur
Kimin döğüp söğüp kimin okıdur
Dedeler bu meydan kimin hakkıdur
Kim dedi ki şu murdarı yu deyu

Evvel ekşi narken üzüm çoğ iken
Davud sofradayken bıçak yoğ iken
İsmail’e inen kurban sağ iken
Kime dedi şu lokmayı soy deyu

Fatma ana can Ali’nin gülünü
Miraç’tan inerken öpmüş elünü
Hak Yezid’e kokturmadı gülünü
Muhammed’in yadigârı bu deyu

Abdal Musam anda bir tolu içtüm
İçtüm ol toluyu kendümden geçtüm
Işkun ateşine yandım tutuştum
……… (dize eksik)
Ergun, Sadeddin Nüzhet (1944). Bektâşî Şâirleri ve Nefesleri. İstanbul: Kenan Matbaası. 21.

Abdal Musa nefesleri

Abdal Musa’ya nefesler

Akdeniz yakası Aydın yalısı
Kuşlar gider bizim Abdal Musaya
Cemalin görünce yürüdü dağlar,
Taşlar gider bizim Adal Musa’ya

Katardan ayrılan Turna sürüler
Her andıkça sinelerim sızılar
İrili ufaklı emlik kuzular
Koçlar gider bizim Abdal Musa’ya

Baba Kaygusuzdan almış cehdini
Gördün mü İbrahim Ethem vaktini
Padişahlar tacı ile tahtını
Postlar gider bizim Abdal Musa’ya

Seyit Ali Abdal Musa
Üçü bir kardaştürür Ehlibeyte
Cümle âlemi kaydetmiş deftere
Başlar gider bizim Abdal Musa’ya

“Veli”m eder dört dergâhtan evveli
Seyit Ali Abdal Musa Bektaş Veli
Şah Hüseyin Aşkına didemin yaşı
Çağlar gider bizim abda Musa’ya

Ergun, Sadettin Nüzhet (1930). Bektaşi Şairleri. İstanbul: Maarif Matbaası. 392-393.

Horasandan Ruma zuhur eyleyen
Pirim Hacı Bektaş Veli değil mi
Binip cansız duvarları yürüten
Pirim Hacı Bektaş Veli değil mi?

Doksan altı bin Horasan Pirleri
Elli yedi bin de Rum erenleri
Cümlesinin servirazı serveri
Pirim Hacı Bektaş Veli değil mi?

Balım Sultan arkadaşı, yoldaşı
Kızıldeli Sultan dürür hem eşi
Abdal Musa Sultan dersen ne kişi
Pirim Hacı Bektaş Veli değil mi?

Yazanı belli olmayan nefes…

Bu kapı ulu bir kapıdır. Muhammed Ali’ye açılan. Allah’a ulaşan.
Bu kapıya layık olmak tüm sevenlerin asıl gayesidir

Cemhaber

01.01.2012

yenileme:18.04.2022

Kaynaklar:

http://teis.yesevi.edu.tr/madde-detay/abdal-musa

Abdal Musa Sultan Velayetnamesi, günümüz Türkçesi ile Ali Adil Atalay tarafından yayımlanmıştır.

https://islamansiklopedisi.org.tr/abdal-musa-tekkesi

http://www.elmali.gov.tr/iz-birakanlar

Example HTML page

4Yorumlar

  • Cemhaber dedi ki:

    Abdal Musa, değirmenci halktan fazla ücret aldığı ve halka eziyet ettiği için keramet gösteriyor ve değirmeni en sonunda parasını vererek alıyor ve Murat Baba isminde dervişini görevlendirir. Murat Baba değirmeni ücretsiz olarak halkın hizmetine sunar. Mesele değirmen değil değirmencinin tutumudur. Amaç yanlış yapan değirmenciye ders vermek ve değirmeni halkın hizmetine sunmaktır. Saygılarımla

  • Evren dedi ki:

    Abdal Musa-değirmenci hikayesinde neden adamın değirmenine çöküyor? Madem hakkından fazla un alıyor götürmesinler o zaman, kendileri değirmen yapsın. Kerametini o yönde kullansın. Ayrıca değirmenin dönme yönü ve çınar konusunda da yalan söyleyerek kerametini kötüye kullanıyor(!) Bu kıssadan ne hikmet çıkaralım şimdi?

  • Cemhaber dedi ki:

    Kurban olarak Koç kesilmesi gerekir. Kurban kesildikten sonra niyetinize uygun olarak istediğiniz şekilde yapabilirsiniz. Dağıtabilir veya ortak kurban içinde değerlendirebilirsiniz.

  • Eyp dedi ki:

    Merhaba merak ettim bir soru sorayim
    Ben bir adak adadım koyun kesip dagtayim diye fakat bu adaki ABDAL Musada yapılan gecede adaki da kata bilinirmi sorum bu yanıtlarsanız sevinirim teskürler.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

52Daha fazla mesaj var Erenler Kategori
Sizin için önerilen
Isparta Veli baba Sultan Serinket-Uluğbey

Veli baba Sultan Türbesi nerede? Veli Baba Sultan Türbesi Isparta ili Senirkent ilçesinin 3 km...